Ekranlarda Gerçek hayat değil, topluma pompalanan yapay bir kaos izliyoruz!

Yayınlama: 21.08.2025
A+
A-

Televizyon, yalnızca bir eğlence aracı değil aynı zamanda en güçlü manipülasyon mekanizmalarından biridir. Ekran karşısına geçen milyonlarca insana aynı hikâyeyi izletmek, onların düşüncelerini, alışkanlıklarını ve hatta değerlerini dönüştürmek demektir. Bu nedenle televizyon, ya toplumu ayakta tutan bir omurga işlevi görür ya da sessiz bir zehir gibi çözülmeyi hızlandırır.

Ben en çok Seksenler dizisini severdim, hâlâ da severim. Belki de onda kaybolan değerlerimizin, mahalle kültürünün, eski dostlukların izlerini bulduğum içindir. Eskinin sineması ve dizileri, toplumu bir arada tutan aile bağlarını, komşuluk ilişkilerini ve dayanışmayı işlerdi. Kötü karakter bile ders niteliğinde olurdu sonunda iyiliğin, sabrın ve emeğin kazandığını görürdük. O yapımlar izleyiciye yalnızca eğlence değil, aynı zamanda bir hayat dersi sunardı. Çocuklar, gençler ve yetişkinler aynı sofrada oturup izleyebiliyordu; çünkü ekranın etik bir ölçüsü vardı. İyilik, sabır ve emek ödüllendirilir, kötülük ise bedelini öderdi.

Bugüne bakıyorum, tablo vahim. Televizyon ekranlarında aileyi merkezden koparan, bireyciliği yücelten, şiddeti, entrikayı ve yozlaşmış ilişkileri normal gibi sunan diziler çoğaldı. Prime time saatleri entrika, yasak aşk, şiddet ve yozlaşma hikâyeleriyle dolu. Sabah kuşakları ise ayrı bir felaket aile içi kavgalar, boşanmalar, cinayetler reyting malzemesine dönüştü. Gerçek hayat etiketiyle sunulan şey, aslında topluma pompalanan yapay bir kaostan ibaret. Günün büyük bölümü kavga, bağırış, aldatma ve şiddet hikâyeleriyle dolduruluyor. Böylece hem gençlerin hem çocukların bilinçaltına sürekli bir çatışma kültürü işleniyor.

Bir ülkenin en güçlü kurumu aileyse, bu ekranlar aileyi lime lime ediyor. Çocukların ve gençlerin bilinçaltına ihanetin olağan, şiddetin sıradan, bencilliğin doğal olduğu işleniyor. Toplumun bağrına, sessiz ama sistemli bir zehir enjekte ediliyor. Televizyonun asli görevi toplumu aydınlatmak ve kültürel değerleri taşımak olmalıydı. Oysa bizde giderek reyting uğruna her şey mübah anlayışı hâkim. Bu anlayış ise aileyi, toplumu ve ortak değerlerimizi yavaş yavaş tüketiyor.

Oysa biz aileyle, toplumla, komşuyla güçlüydük. Sofraya oturduğumuzda ekmeği bölüşmeyi bildiğimiz için ayakta kaldık. Bugün televizyonun sunduğu sahte dünyalar, bizi gerçek hayatta birbirimizden uzaklaştırıyor. Belki de yeniden eski’nin değerini hatırlamamız gerekiyor. Çünkü televizyon yalnızca bir eğlence değil toplumu eğiten, bilinçlendiren bir araçtır. Ekranlar ya bizi birbirimize bağlayacak ya da bizi birbirimizden koparacak. Seçim, hem yapımcıların hem de izleyicilerin elinde.

Bir toplumun çöküşü önce kültürde başlar. Televizyon ekranlarına bakınca, bu çöküşün sessiz tanıklarını izliyoruz. Unutmayalım ki ekranlarda yalnızca bir dizi izlemiyoruz aynı zamanda geleceğimizi de seyrediyoruz. Toplum olarak seçim yapmak zorundayız ya ekranları aileyi ve toplumu güçlendiren içeriklerle dolduracağız ya da reyting uğruna yozlaşan bir kültürün sessiz tanıkları olacağız. Seçim, bugün ekran başında başlıyor.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.