Bizim memlekette iki şeyin tesiri büyüktür. Biri kaderi ilâhî, diğeri de elalem. Kader, Cenâb-ı Hakk’ın takdiridir, elalem ise kulun kendi elleriyle büyüttüğü hayâlî bir puttur. İnsanın içini kemiren, aklını kurcalayan, adımlarını tereddütle dolduran bir belâdır bu. Kaçımız, “Acaba ne derler?” diye düşünerek hayallerini erteledi? Kaçımız, giydiğine, konuştuğuna, sevdiğine bile “elâlemin” gözüyle baktı?
Daha bebekken başlar kulağımıza o uğursuz cümleler: “Elâlem ne der?” “Şöyle yapma, ayıptır.” “Öyle gülme, ayıplanırsın.” Öyle bir korku ki bu, görünmez ama hep peşimizde. Ne yapsan, bir gölge gibi yanı başında. Oturduğun masada bile yer bulur kendine. Kendi hayatının sahibi değilsindir artık; kiraya vermişsindir. Kime? İsmi yok, cismi yok, ama sözü geçer “elâlem.”
Bir genç sanatla uğraşmak ister, “aç kalırsın” derler. Bir erkek şiir yazar, “erkek adam işi mi bu?” derler. Bir kadın motosiklet hayal eder, “kız kısmı motor mu sürer?” derler. Bir anne boşanmak ister, ama “boşanmış kadın” damgasından korkar.
Derler de derler..
Ve insan zamanla içindeki sesi kısar. Kısar da, başkalarının sesiyle yaşamaya başlar. En acısı ne biliyor musun? Herkes elâlemden şikâyet eder ama az çok herkes biraz da elâlemdir. Kendini yaşayamayan, başkasının hayatına karışır. Çünkü insan, anlayamadığı şeyi yargılamaya meyillidir.
Oysa unuturuz..
Bu dünya bir sınav yeridir. Ve bu sınav, insanların rızasını kazanma yarışı değil, Allah’ın rızasını kazanma yolculuğudur. Rabbimiz buyurur: “Allah bir kulunu severse, gök ehline de onu sevdirir.” Yani sen samimiysen, ihlâslıysan, yolun dosdoğruysa, ne elâlem seni engelleyebilir ne de kalabalıklar seni boğabilir.
Peygamber Efendimiz de der ki: “Kim Allah’ın rızasını gözetip insanların hoşnutluğunu terk ederse, Allah onu insanlara da sevdirir.” Ne muazzam bir sır! Allah’a yönelen, huzura erer. Elâleme kul olan ise hep yorgun, hep yarım kalır.
Kendi iç sesini susturmak, içindeki hakikati inkâr etmektir. Bir ömrü “ayıplanırım” korkusuyla yaşamak, aslında yaşayan bir ölüye dönmektir.
İnsanın hayâlini, fikrini, sevincini bile saklaması ne büyük bir hüsrandır. O yüzden bugün kendine şu suali sor:
“Ben kimim? Ne için yaşıyorum?”
Elalem için mi, yoksa gönlümdeki sükûnet için mi?
Hayat dediğin nedir ki zaten? Bir sabah uyanırsın, bir bakmışsın ömür geçmiş. Kalbinin sesini sustura sustura, içinden geleni öteleyerek yaşanmış bir ömür.. işte o zaman en büyük pişmanlık başlar. Çünkü elalem hiçbir zaman gerçekten razı olmaz. Bugün susarsın, yarın yine konuşurlar. Ama sen kendi yolunu bulursan, kendi hikâyeni yazarsan…
İşte o zaman hem bu dünyada, hem âhirette bahtiyar olursun.
Unutma kardeşim, elâlem fânidir. Gönlünün sesi bâkî. Elâlem ne derse desin, sen kalbinin istikametini şaşırma. Zira başrol sensin ve başrol, figüranlara göre oynamaz. Mesele net: Hayatının direksiyonunda kim var? Artık “elâlem ne der?” değil, “Ben ne isterim ve Rabbim ne buyurur?” demenin vakti gelmedi mi?
Ve bil ki, bir gün perde kapanacak, sahne boşalacak. Elâlem çoktan dağılmış olacak. Ama senin hesabın, yalnızca kendinle ve Rabbinle kalacak.
Vesselâm..