Kusursuzluk yarışında kaybettiklerimiz “Başarı zorbalığı”

Yayınlama: 22.07.2025
A+
A-

Her şeyle savaşamaz, her konuda en iyisini yapamazsın. Her zaman mantıklı davranmak mümkün değildir. Kusursuzluk uğruna kendimizi hırpalarken çoğu zaman hayatın bize sunduğu küçük mutlulukları görmezden geliyoruz bazen akışına bırakmak gerekir. Çünkü insan dediğimiz varlık kusurlarıyla, zaaflarıyla ve hatalarıyla bir bütündür.

Ancak günümüzde özellikle de ülkemizde bu basit gerçeği kabullenmek neredeyse bir zaaf olarak görülüyor. Sürekli daha fazlasını başarma, daha çok çalışma, daha üstün performans gösterme baskısı altında eziliyoruz. Adına başarı zorbalığı diyebileceğimiz bu dayatma, hayatın her alanına sızmış durumda.

Bu başarı zorbalığını son yıllarda adeta iliklerimize kadar yaşıyoruz sanki herkes en iyisi olmak zorundaymış gibi bir algı yaratılıyor. Okuldaki çocuk sınıf birincisi değilse başarısız sayılıyor. Üniversiteye hazırlanan genç sınavda ilk 100’e giremezse sanki hayatını kaybetmiş gibi etiketleniyor. İş hayatında durum farklı değil; terfi alamayan, kendi işini kurmayan, bir şekilde zirveye çıkmayan bireyler toplumsal anlamda eksik görülüyor. Üzerimizde hep daha fazlasını isteyen, hiçbir zaman yetinmeyen bir zihniyet var.

Oysa başarı, herkesin kendi yolunda ve kendi ölçüsünde tanımladığı bir şeydir. Birinin gözünde sıradan görünen bir hayat, bir başkası için büyük bir hayalin gerçekleşmesidir. Ama ne yazık ki biz, kendi değerimizi kendimiz belirlemek yerine başkalarının gözündeki başarı tanımına göre kendimizi ölçer olduk. Bu da sürekli bir yetersizlik hissi yaratıyor.

Belki senin sahip oldukların bir başkasının hayalidir sağlık, mutlu bir aile ya da sevdiklerinle huzur içinde bir akşam sofrasına oturabilmek. Aslında kimilerinin hayal bile edemediği bu mutlulukları görmek yerine daha fazlası için kendimizi hırpalıyoruz.

Bu zorbalık insanları mutsuz ediyor, yetersizlik duygusunu körüklüyor. İnsanlar kendi potansiyellerini keşfetmek yerine başkalarının çizdiği yarış pistinde nefes nefese koşuyor. Oysa hayat bir yarış pisti değil; esas mesele birinin diğerini geçmesi değil, herkesin kendi yolunu bulmasıdır. Hayatta bazen orta yolda durup nefes almak, bazen hiçbir şey yapmadan gün batımını izlemek, bazen de sadece “iyi ki” diyebileceğin birkaç insanla var olmak da başarıdır. Bizim dilimizde buna huzur denir.

Belki de sistem bizi buna zorluyor. İşe alımlarda en iyi aday aranıyor, okullarda en yüksek puan hedefleniyor, sosyal çevrede en gösterişli hayat takdir görüyor. Bu durum insanı sürekli bir yetersizlik hissiyle baş başa bırakıyor. Oysa gerçek şu hiç kimse her alanda mükemmel olamaz. Bu baskı bizi tüketiyor. O yüzden hayatın bir yarış pisti olmadığını fark ettiğimizde yükler biraz hafifliyor. Sürekli bir şeyleri yetiştirme telaşı içinde yaşamın kendisini ıskalamayalım.

Kendi yolunu yürümek, kendi doğrularını seçmek ve elindekinin kıymetini bilmek, işte asıl kazanmak bu değil mi? Peki başarıyı siz nasıl tanımlıyorsunuz? Hayatınızın hangi anında “buraya kadar, nefes almalıyım” dediniz? Çocuğunuza, öğrencinize ya da iş arkadaşınıza nasıl bir başarı hikâyesi anlatıyorsunuz? Hadi hepbirlikte yorumlarda konuşalım..

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.