Psikolojik şiddetin en kitlesel hali “dijital linç”

Yayınlama: 12.07.2025
A+
A-

Bir zamanlar şiddet denince akla ilk olarak fiziksel saldırılar gelirdi. Bugünse insanı en çok yıpratan şey ne bir yumruk ne de açık bir hakaret. En yıkıcı darbeler artık ekran karşısında, görünmeyen parmakların ucundan geliyor.

Yüzünü hiç görmediğimiz binlerce insan, tek bir dokunuşla üzerimize çullanabiliyor. Sessiz ama etkili kalabalıklar, psikolojik baskıyı bir halk hareketine dönüştürüyor. Sadece birkaç saniyede, kişinin hayatı boyunca taşıyacağı izler bırakabiliyorlar.

Artık ruhsal şiddet dediğimizde yalnızca yakın çevremizi değil, sosyal medyada tanımadığımız yüzlerle yaşanan kitlesel tepkileri de konuşuyoruz. Bir paylaşım, yanlış anlaşılmış bir kelime ya da toplumun kalıplarına uymayan bir görüntü. Hepsi, büyük bir çevrimiçi öfkenin hedefi haline gelebiliyor.

Bu tür saldırılar, sadece anlık bir tepki değil uzun vadeli kaygılara, kırılan benliklere ve sessiz bir yalnızlığa sebep oluyor. Kimi zaman bir espriyle başlayan süreç, sonunda bir insanın iç dünyasında derin yaralar açabiliyor.

Sosyal medyada dayatılan yapay güzellik standartları da bu topluca dışlamanın en güçlü nedenlerinden biri. Filtrelerle yaratılan kusursuz yüzler, algoritmaların ön plana çıkardığı tek tip bedenler ve değerli olmanın takipçi sayısıyla ölçüldüğü bir sistem. Hepsinin verdiği ortak mesaj aynı “Eğer böyle görünmüyorsan, yeterince iyi değilsin.”

Bu sanal gerçeklik ile hakiki yaşam arasındaki uçurum, özellikle genç bireyler üzerinde yıkıcı bir etki yaratıyor. Doğallığını koruyan kadınlar bakımsız, estetik yaptırmayanlar modası geçmiş, filtre kullanmayanlar ise önemsiz olarak damgalanıyor. Algı o kadar güçlü ki, sosyal medya beğeni kalıplarına uymayan herkes görünmeyen bir jüri önünde yargılanıyor savunma hakkı olmadan.

Ne yazık ki yalnızca hedef alınanlar değil, hedef gösterenler de bu döngüden etkileniyor. Gerçek hayatta sessiz kalan birçok kişi, ekran arkasında sertleşiyor. Kendi içindeki öfkeyi, tanımadığı insanlara yönelten sanal kalabalıklar oluşuyor. Ve çoğu zaman, bu dijital taşlamalar, bireyin kendi mutsuzluğunun bir dışavurumu haline geliyor.

Bugün sosyal medya herkesin bir anda hüküm veren, ceza kesen ve infaz eden konumuna geldiği dev bir arenaya dönüştü. Artık biraz durup düşünmeliyiz, sosyal medya bizi gerçekten daha görünür mü yaptı, yoksa birbirimiz için daha mı görünmez hale geldik? Herkesin hayatına kolayca müdahale edebildiğimiz bu dünyada empati ne kadar yaşayabilir?

Güzelliği bir değer ölçüsüyle eşitleyen bu anlayış, insanları özgüvenden uzaklaştırıyor yerini sürekli bir onay arayışına bırakıyor. Bu artık bireysel bir kriz değil, kolektif bir yıpranmanın habercisi. Çevrimiçi zorbalık bir fikir ayrılığı değil bir tür yok sayma, dışlama ve susturma yöntemine dönüşmüş durumda. Gerçek hayatta asla söyleyemeyeceğimiz sözleri, klavye arkasından rahatça dile getirebiliyor olmamız, bu tavrı haklı çıkarmaz, yalnızca insanlıktan uzaklaştırır.

Oysa dijital dünya, yalnızca eleştirmek için değil desteklemek, anlamak ve onarmak için de var olabilir. Herkesin kusursuz görünmek zorunda olmadığı, fikirlerin linç edilmeden ifade bulabildiği bir dijital kültür mümkündür. Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, yargılamak değil anlamak, kırmak değil sevgiyle yaklaşmak ve sert çıkışlar değil yumuşak bir dille konuşmaktır. Çünkü ancak böylece birbirimize gerçek değer verebilir, daha güçlü ve daha güzel bir toplum olabiliriz.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.