Ahlaksızlığı normalleştiren medya’nın hedefi zihinleri işgal etmek!

Yayınlama: 21.11.2025
A+
A-

Ahlak, değerler, aile ve kültür.. Bunlar bir toplumun omurgasıdır. Omurgası sağlam olan millet ayakta kalır omurgası zayıf olan ise en küçük etkiye bile boyun eğer. Bugün yaşadığımız çağ, tam da bu omurgayı hedef alan görünmez bir mücadelenin ortasında.

Artık televizyon ve dijital medya sadece haber veren ya da eğlendiren mecralar değil. Toplumu biçimlendiren, düşünme biçimini belirleyen bir güce dönüştüler. Son yıllarda ortaya çıkan medya düzeni ne tesadüf ne de masum bir ticari rekabet. Bu, planlı bir kültürel yönlendirme. Büyük sermaye grupları ve küresel şirketlerin elinde şekillenen bu sistemin amacı, toplumu bilinçlendirmek değil uyutmak. Sorgulamayan, kimliksiz, kolay yönlendirilen bireylerden oluşan bir kitle yaratmak.

Medyanın normalleştirilmiş ahlaksızlık olarak adlandırabileceğimiz bir dili var. Aile içi kavga, şiddet, aldatma, mahremiyetin çürütülmesi gibi. Hepsi reyting adına sıradanlaştırılıyor. Kurgulanmış hayatlar izleyiciye herkes böyle yaşıyor algısını empoze ediyor. Oysa ekranda sunulan dünya gerçek değildir tüketilmesi istenen bir kurguya hizmet eder.

En büyük sorun, ekranların zamanı ve dikkati değersizleştirmesi. Bir kitabı açıp okumak, zihni çalıştırdığı için zahmetli geliyor. Fakat dizi izlemek kolay sizden düşünmenizi bile istemiyor. Ne hissedeceğiniz, ne düşüneceğiniz baştan belirlenmiş. Kitap insanı büyütür; ekran çoğu zaman tüketir. İnsanlar kendi potansiyelleri yerine ekranların sunduğu anlık tatminlere teslim oluyor.

Bugün medya sektörünün tepesinde gazeteciler değil, küresel çıkar grupları bulunuyor. Medya, çok uluslu şirketlerin, siyasi güçlerin ve belli bir etnik grubun etkisiyle toplumu yönlendirme aracına dönüşmüş durumda. Düşünen insan onları rahatsız eder. Sorgulayan insan tehlikelidir. Kendi aklıyla hareket eden insan ise yönlendirilmesi en zor olan. Dahası, bugün dizilere ve filmlere baktığımızda, ahlak dışı ne varsa konu ediliyor. Aldatma, şiddet, yozlaşmış karakterler, ölçüsüz ilişkiler.. ve tüm bunlar normalmiş gibi işleniyor.

Değerleri yaşatmak değil, tüketimi artırmak. Aile bağlarını zayıflatan, insanı yüzeyselleştiren, ahlakı resmen yok eden yapımlar, küresel medya düzeninin toplum mühendisliği aracı olarak kullanılıyor. işin daha acı olan kısmı ise bugün dizilerde ve filmlerde akla gelebilecek her tür ahlaksızlık konu edilirken, Allah’ı hatırlatan, insana değer, edep, sorumluluk ve hakikat duygusu aşılayan yapımların neredeyse hiç yapılmaması gerçekten düşündürücü. Reyting getirir diye her türlü çirkinlik ekrana taşınırken, insanı iyiye, doğruya çağıran işler bir anda ticari değil, pazar yok denilerek yok sayılıyor. Daha da garibi, Allah’tan bahseden bir oyuncuya bile iş verilmediği konuşuluyor. Sanki görünmez bir el, toplumun maneviyatla bağ kurmasını, düşünmesini, sorgulamasını istemiyor. Sanki bazı güçler, ekranda ahlakı değil tüketimi, sadakati değil bağımlılığı çoğaltmak için çabalıyor. Oysa insanın ruhunu besleyen işler yapılmadıkça, toplumun da ruhu aç kalıyor.

Türk denildiğinde akla, tarih boyunca cihanı kontrol etmiş bir imparatorluğun mirası gelir. Bu milletin direncini, inancını, kültürünü kırmak için yüzyıllar boyunca türlü yöntem deneyen düşmanlar, istediklerini elde edemediler. Savaş meydanlarında yapamadıklarını, diplomasi masalarında başaramadıklarını, milletin ruh köklerine nüfuz ederek de gerçekleştiremediler. Bu nedenle bugün bambaşka bir yol seçtiler. Silahın, ordunun, açık saldırının işe yaramadığı yerde bu defa medya devreye sokuldu. Amaç toprağı işgal etmek değil, zihinleri işgal etmek.

Unutmayalım ki, düşünmeyen insan kolay yönetilir, ideali olmayan toplum kolay biçimlendirilir. Bir milletin gücü, eğlence alışkanlıklarından değil, ideal sahibi bireylerin sayısından anlaşılır. Mesele ne izlediğimiz değil izlerken kendimizden neleri kaybettiğimizdir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.