Ahlaksızlık; ekonomik çöküşün sonucu değil sebebidir!

Yayınlama: 31.01.2024
A+
A-

Birçok okurumun bildiği üzere son 12 senedir Rabbim rızkımızı Zonguldak’ta bulduruyor. Geçenlerde genç bir kardeşimle Zonguldak’ta yapmış olduğum ancak Türkiye’nin resmini çizen bir sohbeti, bu yazımla sizlere aktarmak istiyorum.

Zonguldak’ı bilenler için Üzülmez’den şehir merkezine doğru gelirken genç bir kardeşimin aracıma binmek üzere işaret ettiğini fark ettim. Genç kardeşimi ve çalıştığı işyerinin ismini gizleyerek kısa sohbetimizi sizlere aktarmak isterim.

Kardeşimiz genç olmakla birlikte meslek sahibi bir simit ustasıymış. Zonguldaklının olmazsa olmazı, lezzeti Ankara’nın meşhur simidiyle yarışır simitlerini bu genç kardeşimiz hazırlıyor ve pişiriyormuş.

Ne kadar süreyle çalıştığını sordum “abi ben kendimi bildim bileli çalışıyorum” dedi. Benim tahminime göre en az 10 yıllık emekçi.

İşyerine gidiyormuş genç kardeşimiz. Birkaç gündür patronuyla küslermiş. Kendisine zam yapmamış… “abi” dedi ve ekledi… “ama azmettim ben kazandım, istediğim zammı aldım…”

Özür dileyerek aylık ücretini sordum. “Abi ben günlük 300 TL alıyordum ama yeni zam için patronla anlaşamadık, patron da bana küstü ve artık işe gelme dedi. Birkaç gündür evde oturuyordum…”

Patronu, bu genç kardeşimize 400 TL günlük yevmiye teklif etmiş ama genç kardeşimiz bu teklifi az bularak patronundan 500 TL talep etmiş. Kardeşimiz haftanın 6 günü çalışıyormuş ve çalışmadığı gün yevmiyesi kesiliyormuş. Yani net asgari ücret 11.402 TL iken hiç tatil yapmadan haftanın 7 günü çalışsa 9.000 TL kazanıyormuş. Ayrıca patronu kendisini sigortasız çalıştırıyormuş ve ek mesai ödemesi de vermiyormuş.

Birkaç gündür evde otururken, bir gün önce patronu kendisini aramış ve genç kardeşimize “sen kazandın, 500 TL’yi kabul ediyorum, hemen gel işe başla” demiş.

Genç kardeşimiz bana bunları anlatırken zafer kazanmanın gururu ile konuşuyordu. Arabamı sağa çektim, kendisine üniversitede hoca olduğumu söyledim. Genç simit ustasına yüzümü dönüp, “kendisinin bu pazarlıkta kazanan değil kaybeden olduğunu” ifade ettim.

Öncelikle sigortasız çalıştırdığı için patronunun kendisinden avantaj sağladığını, 2024 yılı asgari ücreti tarifesine göre haftada 6 gün 8 saat çalışma ve 1 gün izinli olma karşılığı 17.002 TL aylık net kazancının olması gerektiğini, yaptığı anlaşmaya göreyse 7 gün eminim ki 8 saatin de üzerinde çalıştırılarak en fazla 15.000 TL aylık kazanç sağlayabileceğini anlattım. Üstüne üslük kendisinin mesleği olması nedeniyle daha yüksek maaşa sahip olması gerektiğini ifade ettim.

Genç kardeşimiz, “hocam, çok güzel söylüyorsun, anladım ki kaybeden benim, patron bana güzel oyun oynamış ama çalışmak zorundayım, hem ne olursa olsun %50’nin üzerinde zam aldım” cevabını verdi. “Ben durmuşken burada ineyim” dedi ve kendisini aracıma aldığım için bana teşekkür etti.

Aracımdan indi ve hızla kalabalığa karışarak bükük boynuyla gözden kayboldu.

Bu gencimize okuma fırsatını vermemişiz. O da bir vesile ile meslek edinmiş, simit ustası olmuş. Siz seri üretim halinde günde binlerce simit üretebilir misiniz? Ben üretemem.

Bir işyeri sahibi düşünün ki bu gencimizi sıcak fırının önüne yaz kış demeden atıyor, akan alın terini hoyratça gasp ediyor, sigortasını yatırmıyor, mesaisini ödemiyor. Genç usta zam istediğinde ona güya küsüyor, işine son veriyor… Tüm bunları yaparken de “maliyetler karşılamıyor, böyle yapmazsam ayakta kalamam, zaten herkes elemanını benim gibi çalıştırıyor…” daha da ilerisi “bir enayi ben miyim sigortalı çalıştıracak” gibi çaldığı minareye kılıf arıyor. Bunun daha da ileri boyutta olan haklılaştırma söylemleri de mevcut. Mesela; kendisini tanrı yerine koyarak “çok verirsen şımarıyorlar, kendilerini bir şey sanıyorlar”. Peki tamam da sen kimsin? Eski Yunandayız da sen de kullara maaş tayin etme tanrısı filan mısın? Hani itiraz olunca gökten şimşek yağdırıp, tufan çıkarabilen cinsten…

Rızkın Allah’tan geldiğini, ne bir lokma fazla, ne bir lokma az yiyemeden öleceğimizi bildiğimiz halde kendi irademizle ahiretimizi dipsiz ve karanlık kuyulara atıyoruz.

Gün içerisindeki ticaretimizde belki yüzlerce defa dinimizi ve değerlerimizi şahit göstererek işlerimizi yapıyoruz.

“Son nefes” nimetinin şükrünü eda edemeden Rabbimize borçlu ayrılacağımız kısa dünya hayatımıza, bin bir türlü ahlaksızlığı sıkıştırıveriyoruz.

Bu simit fırınının -ki simit fırını dediğime bakmayın; baklavadan, envai çeşit çikolataya, börekten, poğaçaya ve elbette simidinde kuyruk halinde bekleyen vatandaşlarla dolu bir mekan tasavvur etmek daha uygun olur- alışkanlık haline getirdiği ancak ekonomik koşullara bağladığı bu ahlaksızlığı, kendisinden başka toplumlarla karşılaşmamış kabilelerde dahi hoş karşılanmamakta iken, etrafına iyi insan resmi çizmekle haşa Allah’ı kandıracağını sanmak ne büyük bir bedbahtlık ve sarhoşluktur.

Demiştim ya! Olay belki Zonguldak gibi ülkemizin nüfus bakımından nispeten düşük bir bölgesinde meydana geldi ancak ülkemizde emekçilerimizin yaşadıklarına dair bize bir resim çizdi. Çevrenize biraz kulak kabartırsanız, etrafınızın böyle ahlaksızlarla dolu olduğunu görecek ve sözlerimi doğrulayacaksınız.

Elbette, bugün ekonomi, önceki aya göre daha kötüleşiyor. Bu bir süredir böyle… Ancak bu genç kardeşimin anlattıkları ve yaşadıkları, bu ekonomik olumsuzlukların bir sonucu olduğunu ifade edemeyiz. Çünkü ekonominin adeta “tıkırında” gittiği dönemlerde de emek hırsızlığı ahlaksızlığının çokça olduğunu biliyoruz. Bu nedenle emek hırsızlığı, ekonomik çöküşün bir sonucu değil, olsa olsa sebebi olsa gerektir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.