Bunun adı deprem fırsatçılığıdır! Millet bunu unutmaz

Yayınlama: 15.02.2023
A+
A-

6 Şubat Pazartesi günü Türkiye’nin ciğerini yakan Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde 2 büyük depremin yaraları henüz çok taze…

35 binden fazla canımız gitmiş, 105 bin yaralı…

Enkazdan can kurtarmak için ekipler saniyelerle yarışıyor…

Depremin 10. gününde enkaz altında hala insanlar kurtarılıyor…

Felakette kaybettiğimiz dostlarımız ve ailelerinin naaşları yeni yeni toprağa veriliyor…

Daha haber alınamayan on binlerce insan enkazın altında…

Ama bakıyorsunuz birileri şimdiden siyasi çıkar peşine düşmüş…

‘Seçim 14 Mayıs’ta mı olsun 18 Haziran’da mı olsun?’

Anadolu’da bir deyiş vardır: Bu tartışmalar başladığında ilk o cümle düştü aklıma…

‘Koyun can derdinde, kasap et derdinde!’

Aklınız başınızda mı Allah aşkına?

Deprem bölgesinde soğuktan tir tir titreyen bebeler varken, insanlar en basit ihtiyaçlarını (tuvalet, duş, ısınma vs…) gideremezken, daha yitirdikleri canların kırkı bile çıkmamışken seçim konuşmanın sırası mı!..

Daha depremin ilk anından itibaren siyaset peşinde koşanlar için söylüyorum; Bunun adı deprem fırsatçılığıdır. Ve acılar biraz olsun dindiğinde feraset sahibi milletimiz bunu unutmaz!

***

AFAD da bizim İHH da bizim Ahbap da bizim Babala da bizim Kızılay da bizim!

Daha önce ne kadar yaşamış olursa olsun, insan felaketlere hiçbir zaman hazırlıklı olamıyor.

“Hep ders alırız” diyoruz ama alamıyoruz, almak istemiyor, gelmesin istiyoruz…

Halbuki deprem kuşağında yaşıyoruz…

Mesela bu depremin geleceği belliydi. Uzmanlar uyarmış, hatta tatbikatı bile yapılmıştı Maraş’ta…

En çok hazır olması gereken devlet de 99 depremini yaşamış olmasına, pek çok yaşanan felaketlere rağmen hazırlıksız yakalandı.

Bölgeyi 9 saat içerinde 7,5 üzerinde büyüklükte 2 kere sallayan ve 11 ili etkileyen bir felakete nasıl hazır olunur, orası da önümüzdeki yılların tartışma konusu…

“Yardıma koşması gereken kurtarma ekipleri de enkaz altında kaldığı için ilk anda refleks gösterilemedi” deniyor.

Yaralar sarılsın biraz zaman geçsin, eksikler, sorumlular konuşulur…

Ama bu depremde de görüldü ki yediden yetmişe insanımızın, asrın felaketinin ilk anından itibaren, sanki bekliyormuş gibi insan üstü bir gayretle felaket bölgesine yardım için seferber olması her türlü takdirin üzerinde…

Sanatçısı, fenomeni, sporcusu, cemaatçisi, işçisi, iş adamı herkes bu yardım kervanının içinde yer aldı…

Kamuoyunda, milyonlara kolaylıkla ulaşabilmeleri hasebiyle sanatçı Haluk Levent’in yardım organizasyonu, Ahbap ve fenomen Oğuzhan Uğur’un yönettiği Babala TV’si ön plana çıktı.

Felaketzedeler için milyonlarca lira yardım parası topladılar, sanatçıları, iş adamlarını organize ettiler. Böylesi bir felakette müthiş bir iş başardıkları genel bir kanı.

Bir canın kurtarılmasına vesile olmak bile yeterince önemli benim için…

Ki binlerce depremzedeye faydalı oldular…

Lafı nereye getireceğimi anladınız.

Hatay’daki ‘baraj patladı’ meselesi…

Kimseyi savunmak değil derdim.

Soruşturma sürüyor, bağımsız yargı kararını verir.

Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim; bu söylentiyi ben Hatay’daki kaynaklarımdan, Babala TV paylaşım yapmadan önce duydum…

Konuyla ilgili sadece şunu söylemekle iktifa edeyim; biraz daha derine indiğimde özellikle Suriye tarafında bir barajda sıkıntı olduğu bir gerçek…

Ayrıca bölgede bulunan bir gazeteci de söylentinin yerel kaynaklı olduğunu teyit etti…

Haluk Levent ile ilgili de pek çok söylenti çıkarıldı.

Geçmişinden dem vuruldu.

Demem o ki görüşü, hayat tarzı ne olursa olsun, bu çapta büyük afetleri atlatabilmek için hep birlikte tek yürek olmalıyız.

Milyonlara hitap eden insanları hele ki afet zamanlarında harcamak bu kadar kolay olmamalı.

Benzer şekilde bazı kesimler tarafından zaman zaman AFAD da, Kızılay da,  İHH da hedefe konuldu, konuluyor.  Yalanlarla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Keza İslami cemaatlere de olmadık iftiralar atılıyor. Ama kendim de bizzat müşahaade ettim herkes sahada canını dişine takmış çalışıyor.

Asrın felaketi olarak nitelendirilen bir afette tüm kurumlarımızın tecrübesine insan kaynağına hayati ihtiyaç varken…

Diyorum ki; AFAD da bizim, İHH da bizim, Ahbap da bizim, Babala da bizim, Kızılay da bizim!

***

 

Allahuekber’den rahatsız olmak!

 

Depremin 10. gününde tonlarca betonun altından canlı çıkarılıyor insanlar hala…

Taş mezarlardan 5-6 gün sonra bile bebekler kurtarılıyor…

Biz kendimizi 2-3 saat kapalı bir ortamda (telefon yok, su yok, yemek yok) bile hayal edemez iken…

Akordeon gibi olmuş 10, 14 katlı binalardan canlar çıkarılabiliyor…

Enkaz altıdan çıkınca “aç mısın” diye soran görevliye, karnının tok olduğunu söyleyen çocuklar…

Ümitler bitmişken yeniden hayata dönen evlatlar, babalar, anneler…

Böyle bir durumda ne denir?

Akılla bilimle izah edilemeyecek şeylere şahit olurken ‘Allahuekber’den başka ne diyebiliriz.

‘Allahuekber’ denir…

Allah büyüktür!

Bu vesileyle tüm milletimize bir kez daha geçmiş olsun diyorum. Allah bir daha bizi böyle sınavlarla sınamasın!

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.