Diplomalı Mesleksiz!

Yayınlama: 12.09.2023
A+
A-

Şöyle, etrafıma baktığımda, “küreselleşme anaforu”na kapılmaktan kurtulmuş, çocuklarına kabiliyetlerine göre yol çizmeyi başarmış ailelerin çok daha huzurlu olduklarını görüyorum.

Geçerli meslekleri altın bilezikler gibi kollarında taşımanın rahatlığı var gençlerde.

Üniversiteye gitme amacını bilen ve üniversitelilik şuuruyla hareket eden, derslerine asılan gençlerin de gönülleri ferah.

Ne yazık ki kahir ekseriyet bu durumda değil.

Çoğunluk, “Kamuya kapak atabilir, bir de kamuda çalışan biriyle evlenebilirsem… İki maaş, biri kiraya gitse, biri de bizi doyurur. İş, maaş, izin garantisi de var, oh kebap!” hesabını yapıyor.

Kimi de, “Ne evlenecem abi, kendimi çeviremiyorum. Bir de süresiz-ömür boyu nafaka meselesi çıkar başıma, tam olur!” derdinde.

Buralar böyleyken…

Geçerli mesleği olanlar çok daha rahat.

Belki duymuşsunuzdur, üç dört hafta evvel bir kaza yaptık, şükür sadece maddi hasarlı bir kaza.

Arabayı kaportacıya götürmemiz gerekti.

Birkaç da eskiden birikmiş sıkıntısı vardı arabanın, ‘Sanayiye bırakmışken onları da hallettirelim.’ dedik.

İnanın, piyasanın “iyi usta” olarak bildiklerinin başlarını kaşıyacak vakitleri yoktu.

Üç haftalık süreyi yalvar, yakar iki haftaya çekebildik!

Git, gel..

Epeyce de samimi olduk oralardakilerle.

Yaşları genç, nice kalfa ve usta vardı.

Çoğu da, evlerini, barklarını, otomobillerini almış, çoluk çocuğa karışmış…

Oralarda lâflarken…

“Yetiştirilecek genç gelmiyor artık. Usta nesli bitiyor!” şikâyetini çok duyduk.

İş çok, yapacak insan yok!..

Mezunların ellerindeki o süslü püslü kâğıtlar da iş görmüyormuş aksi gibi!

MEMURİYETE KAPAK ATMAK!

Üniversiteli gençlerin çoğu ya yurt dışında bir şeyler yapmak istiyor ya da memuriyete kapak atmak!..

Şükür, “Teknofest Gençliği” yetişiyor da, oradan ümitliyiz.

Yoksa…

Bir medya kuruluşundaki yönetici arkadaşlar, iş yapabilecek eleman için “etrafa şöyle bir bakınmamı” istedi.

Hem talebe hem de meslekte yeni gençlere baktım, konuştum.

Düzgün gençler.

“Abi sonra mahçup olma!” diyerek “KPSS’ye hazırlandıklarını” söylediler açık yüreklilikle.

Memuriyet çıkarsa, işi bırakabilirlermiş.

Bir gazeteci adayı için bile memuriyet cazip mi?

Evet, cazip.

Bendeniz bunu hiç düşünmedim, mümkün olduğunca özgür kalmak istedim.

Kafesteki muhabbet kuşu gibi rahat etmektense, ormanlarda kanat çırpmayı tercih ettim, bunun zorluklarını da göze aldım.

Böyle yapmasaydım, yani “memur gazeteci” olsaydım, emekli maaşım en az üç katı olacaktı…

Şusu, busu maddi plânda çok “kârlı” çıkacaktım.

Gençler, şimdilerde özgürleşmenin yolunu memuriyette arıyor.

Onlara diyecek sözüm yok, zira, memuriyetin “avantajlarını” da göz önünde bulundurup oraya yönelmek “rasyonel” olmayan bir tavır değil.

Hoşuma gitmeyen, “Niçin memur olmak istiyorsunuz?” sorusuna genellikle verilen cevap:

“Garanti iş, garanti maaş, garanti izin, garanti tatil…”

Hani genç, özellikle memuriyetin bazı alanlarında memlekete büyük hizmetler verebilmesine imkân sağlayacağını, bundan dolayı da böyle bir hedefe kilitlendiğini söylese iyi de…

Memuriyet garanti iş, garanti maaş, garanti tatile indirgenince, “Bu muydu yani?” diyesiniz geliyor.

Sayın Cumhurbaşkanı bazı vesilelerle, gençlerin “geleceklerini özel sektörde aramalarını” arzu ettiğini söylemişti.

Siyasi iktidara en yakın medya organı Sabah Gazetesi, “Türk Tipi Z kuşağı Memur olmak istiyor!” başlıklı haberiyle, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu arzusunun pek de karşılık bulmadığını göstermiş.

“Türkiye’nin Z kuşağı girişimciliğe yönelik meslekler yerine memuriyeti tercih ediyor!” cümlesi de, Sabah’taki haberin başlığına destek mahiyetinde.

Devletimiz, sağolsun, özellikle de seçim sath-ı mailine girildiğinde “kamuya alım” açıklamaları yapıyor.

Elli bin, seksen bin, yüz bin…

Sosyal medyada sürekli olarak, kendilerinin de kamuya alınmalarını talep eden kalabalık grupların paylaşımlarını görüyoruz.

Muazzam bir memur olabilme talebi var.

Yöneticiler üzerinde de sürekli baskı.

Kamuda istihdam baskısı gittikçe artıyor ve biz, neredeyse her ilçedeki üniversitelerimizden. kahir ekseriyeti “Devlet’e kapak atmayı hayat memat meselesi olarak gören” bir milyon genç mezun ediyoruz her sene!

Almanya’dakinden üç kat kalabalık bir “üniversite gençliğine” sahip olmakla da övünüyoruz.

Mecburi eğitim malûm, 12 sene.

Bunun üzerine, mecburi olmasa da, mecburiymiş gibi muamele gören dört yıllık üniversite işi var.

En az 22, ortalama 24 yaşında üniversiteden çıkıyor genç.

Yüzde 90’ı mesleksiz mezun.

O yaştaki mesleksiz genci piyasa ne yapsın?

Hani, eline 14, 15 yaşında gelse en fazla, bir şeyler verebilirsin de, o yaştan sonra her dediğiniz zoruna gider gencin.

Düşünsenize, cebinde koca diploma…

Kağıt üzerinde çok havalı bir mesleğe sahip ama, piyasaya girdiğinde “burun kıvrılan” ilkokul mezunu bir kalfanın emrinde çalışacak.

Kalfanın verdiği işleri yapamayınca da, “Bunca yıl okul okumuşsun aslanım, bunu da mı öğretmediler!” tarizlerine muhatap olacak.

Genç biraz da böyle bir durumla karşılaşacağını bildiği için “rahat etmeyi umduğu” alanlara yöneliyor.

Memuriyeti de böyle bir sığınak olarak görüyor.

Keşke imkân olsa da, herkes memur olsa, olabilse!..

Kamu, geçmişteki milyonların üzerine her yıl eklenen yüzbinlerce talep sahibine karşılık verebilir mi?

Hepsini bünyesinde çalıştırabilir mi?

Mümkün değil.

Peki, mesleksiz gençlerimiz ne olacak?

12 yıl boyunca mecburi eğitime tabi tutulan, bir mesleğe yönelmeleri büyük ölçüde engellenen ve sonra da kapıları ardına kadar açılan üniversitelerde biriktirilen gençlerimizi nerelerde istihdam edeceğiz?

Bunun plânlaması yapılıyor mu?

Söyleyeyim:

Hayır, yapılmıyor!..

AİLE MESELESİ, OKUL İÇİN DE DERT!

İşte okullar açılıyor…

Ailelerimizdeki çözülmeler ürkütücü boyutlarda.

Bu sütunda, boşanmaların ne büyük hızla arttığına, evlenme arzu ve imkânlarının da ne büyük hızla düştüğüne dair rakamları uzun uzun sıralamıştık.

Artık herkes biliyor bunları.

Her gelen Aile Bakanı da, nüfusumuzun büyük bir hızla yaşlandığına vurgu yapıyor.

Ailelerimizin böylesine çözülmesi, 12 yıllık mecburi, 4 yıllık da aşağı yukarı mecburi eğitim yolcusu çocuklarımızla gençlerimizin manev^ı bakımından gittikçe daha fazla zorlanacaklarını gösteriyor.

Boşanmış ailenin çocuğu olmak ne demekmiş, onu siz bana sorun!..

Evliliklerini güç bela sürdüren çoğu ailede de, ev içi sohbet, dertleşme ortamı yok gibi.

Ellerde telefonlar, herkes kendi köşesinde, sosyal medyasında.

Genç, nereye baksa bir olumsuz mesaj görüyor:

“Önümüzdeki süreçte büyük gıda krizleri yaşanacak, küresel ısınmayı da geçtik küresel yanmaya geldik, iklim değişikliği hepimizi perişan edecek, her yeri fırsatçılar sarmış, bu toplumda birbirini kazıklayan kazıklayana, vay sen hain, vay sen satılmış, sen yobaz, sen şu, sen bu!”

Genç böyle bir ortamda…

Bir de ev öyle ve okullar da bildiğiniz gibi…

Bizim gençliğimizin sıkıntıları var da…

Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, hak ettiğimizden çok daha iyi bir gençlik var karşımızda!

Demek ki, birazcık gayret göstersek, plânlı programlı çalışsak…

Ne muhteşem bir gençliğimiz olacak!

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.