İlyas Hıdır: Hakikat ışığının taşıyıcısı olsun istedik. Dergi, asimilasyonun dehlizlerine gizlenmiş kanıtlara ışık tutuyor!

İlyas Hıdır: Hakikat ışığının taşıyıcısı olsun istedik. Dergi, asimilasyonun dehlizlerine gizlenmiş kanıtlara ışık tutuyor!
Yayınlama: 14.11.2025
A+
A-

Sanat, insana insanı anlatma biçimidir” derler. Peki, bugün insanı unutturan çağda sanatı nasıl hatırlamalı? Manipülasyonun, hızın ve dijitalleşmenin kuşattığı bir dünyada, hakikatin ve estetiğin izini süren Porte Sanat dergisi tam da bu soruya cevap arıyor.

Gazeteci Abdussamed Tosun’un bu haftaki konuğu, dijital çağın hızına karşı sanatın ve düşüncenin direnişini sayfalara taşıyan bir isim Porte Sanat dergisinin kurucusu İlyas Hıdır. Geleneksel medyanın unutulan dilini, matbaa kokusunu ve sabırla üretilen sanatın hikâyesini konuştuk.

Abdussamed Tosun: “Sanat, insana insanı anlatma biçimidir” derler. Türkiye’nin bugünkü toplumsal ruh halini düşünürsek, Porte’nin sayfaları bize nasıl bir ‘insan’ı anlatıyor?

İlyas Hıdır: Porte Sanat dergisi olarak manipülatif gündemlerin kurbanı olmayı değil, kendi gündemimizi oluşturmayı seçtik. Okuyucularımıza gerçeklerden ve sanattan bahsediyoruz; gerçeğin ve sanatın diliyle sesleniyoruz. Bizim anlattığımız insan, beraber oturup çay içebileceğimiz, gerçeklerden bahsedeceğimiz, gerçekleri duyunca heyecanlanan, sanatı seven ve destekleyen, hayata pozitif ve umutla bakan bir insan.

Abdussamed Tosun: Porte Sanat’ın sayfalarında sadece sanat değil, bir yaşam felsefesi de var gibi. Bu dergi, sizce sadece sanatı mı anlatıyor, yoksa “insanın var olma biçimini” de mi sorguluyor?

İlyas Hıdır: Evet, Porte Sanat’ı okudukça sanatın ötesinde bir katmanla karşılaşacaksınız. Sanatı, insanın var olduğu evreleri sorgulamada bir araç olarak da görüyoruz. Hatta bu sorgulamayı bir yaşam felsefesine dönüştürerek, oluşan aklın toplumun tüm katmanlarına yayılmasını istiyoruz. Sanat sadece resim, heykel veya müzik değildir; toplumsal karakterin, hafızanın ve bireysel özgürlüklerin nasıl şekillendiğinin bir yansımasıdır. Okuyucularımızın günlük alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmeye cesaretlerinin olup olmadığını sorgulatmak istiyoruz.

Abdussamed Tosun: Dijital içeriklerin saniyeler içinde tüketildiği bir dönemde, bir dergiyi sayfa sayfa okumak sabır gerektiriyor. Sizce Porte okuruna bu sabrı, bu yavaşlığı nasıl öğretiyor? Ya da belki de unuttuğumuz bir ritmi mi hatırlatıyor?

İlyas Hıdır: 90’lı yıllar dergiciliğin zirve yaptığı bir dönemdi. Dergilerle etkileşim, insanı geliştiren ve mutlu eden bir deneyimdi. 90’ların sonunda internetin devreye girmesiyle birlikte, hızlı bir gelişim yaşandı ve dijital bir medya düzlemi oluştu. İnsanların dergilerle iletişimi azaldı; ancak biz o günleri unutmadık. İnsanın yeniden dergicilikle tanışması gerektiğini düşündük. Evet, insanlar okuma anlamında biraz daha zorlanıyorlar ama yeni bir dergiyle buluşmanın keyfini kesinlikle unutmadıklarını görüyoruz. Aldığımız geri dönüşler muhteşem. Okuyucularımıza “acele etme, sakin ol, oku ve düşün” diyoruz. Dijitalizmin ruhsuz ve soğuk evreninden, sayfaları çevirdikçe içinizi ısıtan melodilerin ruhunuzda yankılandığı samimi bir evrene ışınlanıyorsunuz.

Abdussamed Tosun: O zaman en başa dönelim: “Porte Sanat” nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Sizi bu dergiyi çıkarmaya iten şey bir eksiklik duygusu muydu, yoksa var olanın fazlalığından bunalan bir zihnin sadeleşme arayışı mıydı?

İlyas Hıdır: Bir önceki sorunuza cevaben söylediğim gibi, dijitalizmin soğuk ve ruhsuz evreni insanlığı o kadar fazla kuşatmış durumda ki, sadeleşme ve fazlalıklardan arınma arzusu doğdu. Hafızamızda kayıtlı dergilerin keyfine yeniden dönme ihtiyacı oluştu. Geçmişte basit bir tekillikle başlayan “yalan tarih kültürü”, teknolojinin sunduğu imkânlarla insanın hayatını her alanda etkiler hâle geldi. Böylece hakikat eksikliğini iliklerimize kadar hissetmeye başladık. Ve Porte Sanat, hakikat ışığının taşıyıcısı olsun istedik. Girdiği her zihni aydınlatsın, sızdığı her kalbe şifa olsun. Durmuş akıllara yakıt olsun ve yeniden hareketlendirsin. Aslında bu niyetimiz, insanları düşünmekten çok kendi onurlu ve şerefli bir yaşama olan ihtiyacımız sebebiyledir. Dergiyi bu yüzden projelendirdik. Allah’ın verdiği özü, ruhsuz bir dünyada kaybedip başarısız bir şekilde ölmektense, “hakikatin savunucusu olun, sabredin” emrini yerine getirmek ana motivasyon kaynağımızdı.

Abdussamed Tosun: İlk sayının matbaadan çıkış anını hatırlıyor musunuz? O an ne hissettiniz?

İlyas Hıdır: Oldukça heyecanlı ve mutlu bir andı. Çünkü ana motivasyon kaynağımız olan niyetimiz artık eylem aşamasındaydı. Sözle savunduğumuz ilkelerin eyleme dönüşmesinin güveni, önce kendimize sonra insanlara karşı bir manifestoydu. Sosyal medya insanı konuşan ama yapamayan bir hiçliğe indirgeyebiliyor. Buna karşı çıkmak, sözümüzü edimle ve eylemle taçlandırmak yapılması gerekendi. Gerekeni yaptığımız için mutluyduk.

Abdussamed Tosun: Her şeyin dijitalleştiği, kitap kokusunun bile PDF’e dönüştüğü bir çağda, siz neden kâğıda dokunmayı, matbaa sesini ve mürekkep kokusunu seçtiniz?

İlyas Hıdır: Bu, herkesin üzerine düşünmesi gereken çok değerli bir soru. Her şey dijitalleşti diye insanlar “özlerinin” de dijitalleşeceğini sanmış olabilirler. Ancak insan ruhu analog bir donanım gibi düşünülmeli. Tabii ki dijital iletişimin etkin olduğu yerler var ve gerektiği yerde kullanılmalı. Ancak kâğıdın ve mürekkep kokusunun yeri ayrıdır. Ruhsal yazılımın sahip olduğu muhteşem renklerin, dijital soğukluğun gri dünyasında kaybolmaması için bir denge şart.

Dijital veriler bir tuşla silinebilir, ama bir dergi zaman içinde yaşar ve sonraki nesilleri de aydınlatır. Kapağı kapattığınızda gelen huzur, bir ekranın asla veremeyeceği bir ağırlık taşır. Dokunmak, insanı derin bir şekilde bağlı, güvende ve canlı hissettirir. Kaygı, yalnızlık ve depresyonu azaltır. Dokunmak ruhun elidir diyebiliriz. Dijitalin sahte hislerini değil, ruhumuzu besleyen gerçek hisleri harekete geçirmeyi tercih ettik. Ama dijital iletişim de artık hayatın önemli bir boyutu. Her şeyin dijitalleşmesine karşıyız ancak teknolojiyi insana hizmet ettiği ölçüde kullanıyoruz. Dijitalleşmeyi ortadan kaldırmak mümkün olmayabilir; fakat onu sınırlamak, insanın bu dönemdeki ana amaçlarından biri olmalı.

Abdussamed Tosun: Bir dergi hazırlamak aynı zamanda bir sabır işi. Bu süreç size ne öğretti?

İlyas Hıdır: Sabırlı, esnek, nazik olmayı ve zaman yönetimini iyi yapmayı öğretti. Konuların belirlenmesi, yazarlara ulaşılması ve dönüş beklemek bir sabır süreci. Tasarım aşamasında, çok iyi zannedilen bir fikir maliyet planlamasına uymayabilir. Bu gibi plan dışı gelişmelerde esnek davranmak, projenin yoluna devam etmesini sağlar. Dergi çıkarmak bir ekip işidir. Her birimin “mükemmel” dediği bir şey, diğer birim için zahmete dönüşebilir. Bu takım işleyişini nazikçe ve sabırla yönetmeniz gerekir. Sürecin en önemli öğretisi ise zaman yönetimidir. Doğru zaman yönetimi sizi gereksiz stresten, ekip içi huzursuzluklardan ve baskı aşamasındaki aksaklıklardan korur.

Abdussamed Tosun: Bir derginin sayfalarında sadece yazı değil, bir dönemin ruhu da saklanır. Sizce Porte Sanat, bugünün Türkiye’sine nasıl bir ayna tutuyor?

İlyas Hıdır: Tutmaya çalıştığımız ayna, “hakikat aynası”dır. Yalan bilgiyle işgal edilmiş insanlığın yönünü yeniden gerçeğe döndürmeye çalışan bir ayna. Bir toplum her zaman topla tüfekle ele geçirilmez; asıl kalıcı işgal kültür ve sanatla olur. İşgalin efendileri, köleleştirdikleri toplumları kendilerine benzeterek ellerinde tutar. Bu, bir asimilasyondur. Biz Porte Sanat olarak, bu asimilasyonun dehlizlerine gizlenmiş kanıtlara ışık tutuyoruz. Yalan tarih anlatısının ardındaki gerçeği arıyoruz.

Abdussamed Tosun: Bir derginin sayfalarında sadece yazılar değil, bir dönemin ruhu da saklanır. Sizce Porte Sanat, bugünün Türkiye’sine nasıl bir ayna tutuyor?

İlyas Hıdır: Tutmaya çalıştığımız ayna “hakikat aynası”dır. Yalan bilgi ile ilmek ilmek işlenerek ele geçirilip işgal edilmiş insanlığın yönünü yeniden gerçeğe dönmesini sağlayacak ayna. Hep klasik olarak söylenir ya,  bir toplum her zaman topla tüfekle ele geçirilmez, asıl kalıcı işgal kültür ve sanatla olur. Bu söz çok doğru bir tespittir. İşgalin efendileri köleleştirdikleri toplumları, ellerinde tutabilmelerinin tek yolu halkı kendilerine benzetmeleri ile mümkündür. Bu benzeme süreci gerçekte bir asimilasyondur. Asimilasyon kısaca nedir. Bir halkın kendi kültürel değerlerinden uzaklaşıp egemen gücün davranışlarını benimsemesi ve özümsemesidir. 1909 yılında İstanbul İtalya öncülüğünde Makedon İmro terör örgütü öne konularak işgal edilmiştir. İlerleyen süreç Osmanlı halkının Sevr gibi bir anlaşmayla paramparça edilmesiyle bambaşka bir evreye ulaşır. Yazar Burak Turna’nın çalışmalarından anladığımız tablo çok daha korkunç bir yalanı ortaya koymuştur. Sevr ihanet Lozan zafer diyerek yapılan sihir bozulmuş Sevr ve Lozan’ın aynı anlaşmalar olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yeni bilgi bizim sandığımız yakın tarihsel bilgimizi, havaya uçurdu. Her şeyi yeniden sorgulamalıydık. Bilimi, akademiyi, ekonomiyi, kültürü, sanatı. Günümüz Türkiye’sinden geriye doğru baktığımızda, ortaya çıkan bu resetleyici yeni bilginin zamanın dehlizlerinde gizlenmiş ve kanıtlarıyla keşfedilmeyi beklediğini görürsünüz. Biz porte sanat olarak uğradığımız bu asimilasyonun dehlizlere gizlenmiş kanıtlarına ışık tutmaya çalıyoruz.

Abdussamed Tosun: Basılı bir dergi, zamanın akışına karşı duran bir şeydir. Sizce Porte, Türkiye’nin hızla değişen kültür ortamında “kalıcılık” adına nasıl bir anlam taşıyor?

İlyas Hıdır: Hakikatin nuru bir bütündür ve parçalanamaz. Bizim tuttuğumuz ayna hakikatin ışığını yansıttığı için bütünsel olarak geçmişi , günümüzü ve geleceği aydınlatıyor. Haliyle bu ışık ile zamanın hangi evresinde olmak isterseniz orada size rehberlik edecektir. Kalıcılıkta tam da burada kendiliğinden gerçekleşiyor zaten. Hakikatin bir parçası olduğunuzda zamanın herhangi bir yerinde kaybolamazsınız. Hakikat hakka aittir ve daima yaşar. Değişimin oluşturduğu kaosa karşı sakiniz. Kaos oluşması kurgunun tamamen yalan üzerine bina ediliyor olmasından kaynaklı. Bu yüzden halkımıza diyoruz ki; size sunulan yalanın içinde boğulmayı değişim zannedeceğinize, aklın rehberliğinde insan olmayı hatırlayalım.

Abdussamed Tosun: Sanat ve düşünce üretimi çoğu zaman destek görmez ama tarihte en kalıcı olanlar da hep bu zorluklardan doğar. Sizce Porte Sanat’ın hikayesi de böyle bir “direnişten” mi besleniyor?

İlyas Hıdır: Evet. Yeni bir kültür ve sanat dergisi olarak, Türkiye’de bağımsız yayıncılığın zorlu ikliminde doğduk. Enflasyon ve ana akım medya hegemonyasına rağmen, Lozan gibi tabu konuları sorgulayan, Helenizm gibi derin tarih dosyaları açan bir dergiyiz. Hakikatin karşısında direnen her zaman yenilir. Yalan tarihsel söylemlere sakince ve keyifle ışık tutuyor, onları ifşa ediyoruz. Yalanın gerçek karşısındaki zayıflığını izlemek çok eğlenceli. Herkesi bu zevki yaşamaya davet ediyorum.

Abdussamed Tosun: Bir dergi çıkarmak aynı zamanda bir hafıza oluşturmak demektir. Sizce Porte Sanat, geleceğin araştırmacıları için nasıl bir belge bırakacak?

İlyas Hıdır: Porte Sanat, geleceğin araştırmacılarına eğer gerçekler yine bastırılmışsa bile gerçeğe ulaşabilecekleri pek çok belge ve ipucu bırakacak. Ayrıca yalanın ortaya çıkarılma tekniklerinin pratiğini de onlara aktarmış olacağız. Sanatın ve kültürün, hegemonik güçler tarafından nasıl yok edici bir silah olarak kullanıldığını, aynı zamanda yalanın gerçek karşısında ne kadar zayıf olduğunu göstereceğiz. Söz ile eylemin ilişkisi ortadan kalktığında, nasıl cehennem gibi zamanlar yaşandığını göstermek istiyoruz. Umulur ki okurlar düşünür ve aklederler.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.