Eğitimci ve yazar Ali Çiğdem, yıllardır hem kalemiyle hem de öğrencileriyle kurduğu bağ üzerinden edebiyat dünyasında iz bırakmaya devam eden bir isim. Polisiye, gerilim ve fantastik türlerde eserler veren Çiğdem, aynı zamanda gençlere kitap sevgisini aşılamayı kendine misyon edinmiş bir eğitimci. Onunla yazarlık serüveninin başlangıcını, ilham kaynaklarını, Türkiye’de edebiyatın gidişatını ve geleceğe dair hayallerini konuştuk.
Abdussamed Tosun: Yazarlık yolculuğunuz nasıl başladı? Sizi kaleme iten ilk kıvılcım neydi?
Ali Çiğdem: Yazar olma ya da yazar olmaya çalışma fikri lise yıllarımda hasıl oldu. Edebiyat dersinde yüzlerce yıl önce yaşamış yazarlardan ve şairlerden, onların eserlerinden hala söz edilir olması, fikirlerinin ve tarihe bıraktıkları izlerin dillerde ve zihinlerde zikrediliyor olması beni derinden etkiledi doğrusu. Bu hayatta faniliğin pençesinden kurtulma ihtimali olmayan insanların belki de arkalarında bıraktıkları kalıcı eserlerle bu faniliğin surlarında bir gedik açabileceğini gördüm. Yazar olma yoluna adım atmama vesile olan en güçlü sebep buydu.
Abdussamed Tosun: İlk yazdığınız metni hatırlıyor musunuz? Ne hissettiniz onu bitirdiğinizde?
Ali Çiğdem: İlk metinlerim ilkokul yıllarıma kadar gider, o dönemde resim yeteneğimin de iyi olmasıyla resimlerle ve kısa metinlerle kurgulanmış birkaç komik hikaye karaladım. Arkadaşlarım tarafından çok beğenilmiş birlikte çok eğlenmiştik okurken. Daha sonra lise yıllarımda ilk öykümü yazdım. Sınıfta okutmuştu edebiyat öğretmenimiz ve sınıfça kahkahalara boğulmuştuk. Öğretmenim yazma yeteneğimin olduğunu söyleyince bu konuda biraz daha cesaretlenmiştim. ilk amatör roman denememi 2006 yılında el yazmasıyla bir ajandaya yazmıştım.
Abdussamed Tosun: Yazarken kendinize belirlediğiniz bir rutin veya ritüel var mı?
Ali Çiğdem: Aslında yazma sürecimde çok katı rutinlere bağlı biri olduğumu söyleyemem. Gece ve karanlık benim için vazgeçilmez bir atmosfer yaratıyor. Özellikle gerilim türünde çalışırken, gecenin sessizliği ve karanlığın verdiği gizem yaratıcılığımı daha da besliyor; kelimeler sanki daha kolay akıyor. Bununla birlikte, her gün aynı saatte masa başına oturup üretmeye çalışmak pek benim yapabileceğim bir şey değil. Bazen ilhamın peşinden günlerce aralıksız yazıyorum, uykuyu bile unutabiliyorum. Ama bazı dönemler oluyor ki, aylarca bir satır dahi yazamadığım zamanlar yaşanıyor. Bu nedenle, yazarlık benim için daha çok ilhamın yön verdiği, duygularla ilerleyen bir yolculuk diyebilirim.
Abdussamed Tosun: Yazılarınızda sıkça işlediğiniz temalar neler? Neden özellikle bu konular?
Ali Çiğdem: Konular sürekli değişebilir ancak yazdığım bütün eserlerde alt metin olarak “iyi ile kötünün mücadelesi” benim için olmazsa olmazdır. Eser kaleme almak, buna zaman ve emek ayırmak çok değerli şeylerdir ancak bu değeri taçlandıracak olan şey insanların zihinlerine, yüreklerine ve hayallerine ufuk açıcı bir pencere açmaktır.
Abdussamed Tosun: İlhamınızı nereden alırsınız? Günlük yaşam mı, geçmiş deneyimler mi, hayal gücü mü?
Ali Çiğdem: İlham kaynağımı tek bir yere bağlamak zor. Aslında günlük yaşamın içinden aldığım küçük ayrıntılar, geçmişte yaşadığım deneyimler, karşılaştığım insanlar ve elbette hayal gücümün beni götürdüğü bambaşka dünyalar… Hepsi kalemimi besleyen unsurlar. Fakat şunu da naçizane belirtmek isterim ki bir yazarın kalıcılığını ve etkisini belirleyen iki temel nokta vardır: güçlü bir anlatım kabiliyeti ve sınırsız bir hayal gücü. Bu iki unsur bir araya geldiğinde, tıpkı Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’nde olduğu gibi, okurun zihninde yer eden ve yıllar sonra bile konuşulmaya devam eden büyük eserler doğar. Ben de yazarken bu dengeyi kurmaya gayret ediyorum; hem hayatın gerçeklerinden kopmadan hem de hayalin uçsuz bucaksız alanlarını keşfederek.

Abdussamed Tosun: Etkilendiğiniz veya yolunuzu açan yazarlar kimlerdir?
Ali Çiğdem: Polisiye türünde özellikle Jean-Christophe Grangé, benim için çok önemli bir isim. Özellikle Siyah Kan eseri, bu alanda çıtanın ne kadar yükseğe taşınabileceğini gösteren bir başyapıt niteliğinde. Onun sürükleyici dili ve karanlık atmosferi, polisiye yazımına olan bakış açımı ciddi anlamda etkiledi.
Korku ve gerilim türünde ise Stephen King‘i ayrı bir yere koymak gerekir. Yalnızca muazzam üretkenliğiyle değil, aynı zamanda insan psikolojisi ve korkularının derinliklerine inen anlatım gücüyle bu türü dünya çapında sevdiren ve kabul ettiren isim olduğunu düşünüyorum. Onun eserleri, bu alanda yazmak isteyen herkes için bir rehber niteliğinde.
Fantastik edebiyat denildiğinde ise J.R.R. Tolkien‘i zikretmemek mümkün değil. Orta Dünya’yı yaratırken ortaya koyduğu evren, karakterler, diller ve mitoloji, sadece fantastik türe gönül verenlerin değil, tüm okuyucuların hayal gücünü genişleten bir miras bıraktı. Bu türe ilgi duyan herkesin onu bir üstat olarak gördüğüne inanıyorum.
Abdussamed Tosun: ilk kitabınız yayımlandığında aldığınız geri dönüşler nasıldı?
Ali Çiğdem: İlk kitaplar zorluklar kadar güzellikleri de barındırır ve bir yazar için en ama en güzel şey okuyucularından güzel, taltif edici dönüşler almasıdır. Bilhassa lise çağındaki gençlerin “hocam kitabınız sayesinde okumanın ne kadar güzel bir şey olduğunu keşfettik bana kitap okumayı sevdirdiniz.” şeklinde dönüşler yapması beni mutlu etmenin ötesinde duygulandırmıştı.
Abdussamed Tosun: Okuyucularınızla nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Sosyal medyayı bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ali Çiğdem: Sosyal medya, içinde bulunmaktan her ne kadar pek de mutlu olmasam da iletişim çağında bir yazar için zaruret haline gelmiş durumda. Okuyucularınız yeni çalışmalarınız hakkında ve sizin neler yaptığınıza dair meraklarını gidermeleri veya sizinle irtibatta olmaları için önemli.
Abdussamed Tosun: Eleştirilerle nasıl başa çıkıyorsunuz? Size yön veren bir eleştiri oldu mu hiç?
Ali Çiğdem: Dünyanın en başarılı yazarı da olsanız birileri sizi yine de eleştirecektir zira eleştiri bu işin tabiatında var. Şahsen okuyucularımın yapıcı ve iyi niyetli eleştirileri benim için övgülerden daha değerlidir zira bir yazarı geliştirecek olan övgülerden ziyade yapıcı ve iyi niyetli eleştirilere kulak vermektir.
Abdussamed Tosun: Günümüz edebiyatının Türkiye’deki yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ali Çiğdem: Ülkemizde maalesef bilhassa genç edebiyatı pek de iyi olmayan bir yöne doğru gidiyor. Tamamen ticari gayeler doğrultusunda vitrinleri istila eden wattpad denen roman türleri resmen edebiyatımızın ve dilimizin altını oyuyor. Şimdi kalkıp da insanlara şunu yazmayın bunu yazmayın diyecek noktada değiliz ancak sorun şurada bu eserlerde şiddetin, tacizin, akran zorbalığı, suç unsurlarının normalleştirilmesi ve bu eserlerin kahır ekseriyetle ergenlik çağındaki gençler tarafından okunması hatta bu kitapların ortaokul çağındaki çocuklara kadar ulaştığını görüyoruz. Bu tür ile ilgili bir diğer sakıncalı durum ise eserlerin hem içeriklerinin hem de kullanılan dilin fazlasıyla bayağı olması bu da edebiyatta adeta bir bayağılaşma akımı başlatmış bir durumda. Oysa edebiyat dili, fikir dünyasını, düşünceyi ve hayal dünyasını zenginleştirmeli ona derinlik ve nitelik kazandırmalıdır. Bu eserlerde alt metin sorunu da var, örneğin şiddeti ve vahşeti birçok ünlü yazarda veya benim yetişkinlere yönelik korku kitaplarımda da bulabilirsiniz ancak bu durumları alt metinde “kötü” veya “şeytani” olarak karşı tarafa yansıtıyoruz yani burada bir normalleştirme yok. Son dönemde gençler arasında artan akran zorbalığı salgının etkenlerinden biri de wattpad kültürüdür.
Abdussamed Tosun: Sizce edebiyat bir toplumun aynası mı, yoksa onun hayal ettiği bir gelecek mi?
Ali Çiğdem: Edebiyat, aslında bir toplumun hem bugünkü gerçekliğinin aynası hem de yarınlarına dair kurduğu hayallerin bir yansımasıdır. Bir milletin geçmişten getirdiği kültürel mirası, değerleri, acıları ve sevinçleri edebiyatın damarlarında yaşar; bu yönüyle köklerimizden beslenir. Aynı zamanda kaleme alınan her eser, geleceğe gönderilmiş bir mesaj gibidir. Bugün okunan, tartışılan ve toplumun ruhunu şekillendiren edebi eserler, insanların düşünce dünyasını etkileyerek yarının toplumsal karakterini inşa eder. Bu nedenle edebiyat, bir toplumun hem kim olduğunun hem de kim olmak istediğinin en güçlü ifadesidir.
Abdussamed Tosun: Yazarların toplumsal sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?
Ali Çiğdem: Herkesin toplumsal sorumluluğu vardır ancak yazarların, öğretmenlerin, aydınların sorumluluğu çok daha fazladır zira sizin yazdıkalrınız artık sadece sizin düşünce dünyanıza ait değildir onlar artık başkalarının zihinlerinde filizlenmiş, dal budak salmaya başlamış, kök salmakta olan fikir tohumlarıdır. Bu da yazara daha fazla sorumluluk yükler. Bir yazar her şeyden önce yazma cesareti göstermiş ve yaratılışından gelen bir yetenekle ödüllendirilmiştir bu da ona sorumluluk noktasında daha çok iş yükü getirmektedir. Tabi bu her şeyden önce yazarın konuya bakış açısıyla da ilgili
Abdussamed Tosun: Sizi en çok etkileyen kitap hangisiydi? Neden?
Ali Çiğdem: Kutsal kitapları bu soruya dahil etmezsek ve yalnızca kurgusal edebi eserler açısından değerlendirecek olursak; benim için en özel eserlerin başında J.R.R. Tolkien’in yarattığı evren geliyor. Özellikle Yüzüklerin Efendisi üçlemesi ile Orta Dünya’yı anlatan Silmarillion ve Númenor’un Düşüşü gibi kitaplar, yalnızca fantastik kurgu olmalarının ötesinde, insanlık tarihine dair karanlıkta kalmış sırları ve mitolojik kökleri taşıyan metinler gibi geliyor bana. Bu eserlerdeki karakterlerin, uygarlıkların ve destansı olayların aslında bizlere ışık tutan, insan doğasına dair evrensel mesajlar barındırdığına inanıyorum. İşte bu nedenle bu kitapların bende yeri çok ayrı; hem hayal gücümü besliyor hem de tarihin gölgede kalmış yönlerine dair düşünmeye sevk ediyor.
Abdussamed Tosun: Kaleminizin şekillenmesinde özel bir şehir, dönem ya da kişi etkili oldu mu?
Ali Çiğdem: Doğup büyüdüğüm şehir olan Diyarbekir, Peygamberlerin ve sahabelerin şehri olduğundan teolojik ve metafizik söylentiler, efsaneler, hikayeler ve mitler bakımından oldukça zengin. Yine on bin yıla varan zengin bir tarihe sahip olması, hem Mezopotamya hem Anadolu ve hem de Ortadoğu coğrafasına yakınlığı hasebiyle zengin bir kültürel hafızaya sahip üstelik bu şehrin bir dönem edebiyat ve kültür başkenti olma noktasında İstanbul’la bir mukayese yarışına girmiş olması da ayrı bir birikimi getiriyor. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde en çok şair ve yazar İstanbul ve Diyarbekir’den çıkmıştır. Şu an Diyarbekir’de yazmaya ve edebiyata gönül vermiş kıymetli dostlarla İnsan Okur dergisi etrafında bir araya gelişimizin gayelerinden biri de bu kadim şehri naçizane tekrar edebiyat, kelam ve fikir meclislerinin olduğu günlerini bir nebze de olsa geri getirmektir.
Abdussamed Tosun: Yazarlık dışında sizi besleyen sanat dalları neler?
Ali Çiğdem: Sinema, benim için son derece önemli bir sanat dalı. Hem anlatı kurma becerimi geliştirmede hem de hayal gücümü beslemede sık sık başvurduğum bir kaynak olarak hayatımda özel bir yere sahip. Bir film izlerken yalnızca bir hikâyeyi takip etmiyorum; aynı zamanda karakter çözümlemeleri, dramatik yapı, sahne kurgusu ve görüntü yönetimi gibi unsurları da dikkatle inceliyorum. Bu da yazılarımda daha güçlü ve derinlikli bir anlatım oluşturmamı sağlıyor. Sinemanın sunduğu farklı bakış açıları, beni sürekli olarak düşünmeye sevk ediyor ve eserlerimin arka planını zenginleştiriyor.

Abdussamed Tosun: Şu an üzerinde çalıştığınız bir proje ya da yeni bir kitap var mı?
Ali Çiğdem: Evet, şu sıralar oldukça yoğun bir çalışma döneminin içindeyim. Hem farklı yaş gruplarına hem de farklı ilgi alanlarına hitap edecek projeler hazırlıyoruz. Yakın zamanda okurla buluşmasını planladığımız üç ayrı çocuk kitabı var. Bu eserlerde özellikle çocukların hayal dünyalarını genişletmeyi, aynı zamanda onlara eğlenceli ve öğretici bir okuma deneyimi sunmayı hedefliyorum. Bunlara ek olarak üzerinde titizlikle çalıştığımız iki polisiye kitap projemiz daha bulunuyor. Polisiye türünde, okuru merak duygusuyla sürekli diri tutan bir kurgu ortaya koymaya gayret ediyorum. Bu eserler tamamlandığında, hem çocuklar hem de yetişkinler için farklı dünyalar açacağına inanıyorum.
Abdussamed Tosun: Yazarlık dışında yapmak istediğiniz, ertelediğiniz bir hayaliniz var mı?
Ali Çiğdem: Aslında edebiyatın yanı sıra uzun zamandır içimde büyüttüğüm başka bir tutku daha var: sinema. Dünya sinema tarihinde gerçekten kıymetli bir yer edinebilecek, iz bırakan filmlere imza atan bir senarist olmayı her zaman hayal etmişimdir. Hatta bunun da ötesinde, bir gün Selahaddin Eyyubi’nin mücadelesini, Kudüs davasına yürekten inanmış bir müminin bakış açısıyla beyaz perdeye taşıyan bir yönetmen olarak karşınıza çıkmayı çok isterim. Çünkü onun hayatında, adaletin ve inancın nasıl büyük bir güce dönüşebileceğini anlatan muazzam bir hikâye yatıyor. Bu hikâyeyi doğru bir dille, hakkını vererek ve geniş kitlelere ilham verecek şekilde aktarmak benim için sadece bir hayal değil; aynı zamanda içimde taşıdığım büyük bir sorumluluk duygusudur.
Abdussamed Tosun: Yazmak sizin için bir ihtiyaç mı, bir ifade biçimi mi, yoksa bir terapi mi?
Ali Çiğdem: Aslında bu soruya net bir ayrım yaparak cevap vermek zor. Çünkü yazmak benim için bütün bu saydıklarınızın bir birleşimi. Kendimi ifade etmek, iç dünyamı somutlaştırmak, zihnimdeki yoğunluğu azaltmak ve ruhumu rahatlatmak için kaleme sarılıyorum. Kimi zaman bir kelime, bir cümle tüm duygu yükümü hafifletiyor. Bu nedenle yazmak hem bir ihtiyaç hem güçlü bir ifade biçimi hem de bana iyi gelen bir terapi niteliği taşıyor diyebilirim.
Abdussamed Tosun: “Ali Çiğdem” ismi sizce edebiyat tarihine nasıl bir iz bırakacak?
Ali Çiğdem: Edebiyatın gerçek sahibi okurlardır ve bir yazarın yolculuğunu şekillendiren de yine onların gönlünde bıraktığı izdir. Benim çalışmalarımın edebiyat tarihinde nasıl bir yer bulacağını zaman gösterecek. Bu sorunun cevabını okurlarıma bırakıyorum. Ben sadece içtenlikle üretmeye, her eserimde kendimi daha da geliştirmeye devam edeceğim; gerisini ise eserlerimin yolculuğuna ve okurlarımın değerlendirmesine emanet ediyorum.
Abdussamed Tosun: Son olarak, genç yazarlara ve yazmaya yeni başlayanlara ne tavsiye edersiniz?
Ali Çiğdem: Her şeyden önce, okumaktan hiç vazgeçmesinler. Çünkü okudukça kelimelerin gücünü, anlatımın inceliklerini ve yazının büyüsünü daha iyi kavrıyor insan. Bir diğer önemli nokta ise yazma arzusunu diri tutmak. Bazen ilham gelmez, bazen yazılanlar beğenilmez; fakat önemli olan o masanın başına her defasında yeniden oturabilmek. Azimle, merakla ve inançla yola devam ettiklerinde kendi seslerini mutlaka bulacaklardır.