Doğu Türkistan’da bir milletin belleği sistematik olarak siliniyor!

Yayınlama: 23.09.2025
A+
A-

Bir çocuğun Kur’an okumaktan, bir annenin başörtüsü takmaktan korktuğu bir yer düşünün evet, burası Doğu Türkistan. Milyonlarca insanın inancı, dili ve kültürü sistematik olarak yok edilmeye çalışılıyor. Çoluk çocuk demeden insanlar toplama kamplarında kayboluyor, aileler parçalanıyor, bir milletin belleği siliniyor. Daha acısı, dünya bu sessizliğiyle zulme ortak oluyor.

Peki, Çin rejiminin işgal altındaki Doğu Türkistan topraklarında neler yaptığına hep birlikte bakalım. Çin’in işgalci ve baskıcı rejimi, Müslüman Uygur Türklerini yalnızca bir azınlık değil, adeta bir tehdit gibi görüyor. İnsanların Kur’an okuması, camiye gitmesi, başörtüsü takması, sakal bırakması, çocuğuna Türkçe isim koyması suç sayılıyor. Camiler ya tamamen yıkılıyor ya da eğlence mekânlarına dönüştürülüyor. Ezanın ve kametin sözleri bile değiştirilerek ideolojik slogana çevriliyor. Çocuklar ailelerinden koparılarak, inançsız bir şekilde “Çinli” olarak yetiştirilmeye zorlanıyor. Bu, sadece bireysel hakların ihlali değil bir milletin topyekûn asimilasyonu ve yok edilişi demektir.

Uluslararası insan hakları raporları, yüz binlerce Uygur’un “yeniden eğitim” adı verilen kamplarda zorla tutulduğunu, milyonlarcasının zorla çalıştırma programlarına dâhil edildiğini gözler önüne seriyor. Eski tutukluların ifadeleri ise içler acısı: İşkence, beyin yıkama, cinsel saldırılar, zorla kürtaj ve kısırlaştırma ve daha niceleri, yani insanlık onurunun hiçe sayıldığı vahim bir tablo.

Bütün bunların yanı sıra Doğu Türkistan’ın yer altı zenginlikleri petrol, doğalgaz, uranyum, altın, kömür ve daha niceleri Çin’in kasasına akıyor. Bu topraklarda çıkarılan madenlerin büyük bölümü, Çin ekonomisinin temel taşını oluşturuyor. Ancak asıl sahipleri olan Doğu Türkistanlılar, kendi kaynaklarından mahrum bırakılarak sefalet içinde yaşamaya zorlanıyor. Emekleri, sağlıkları ve hayatları küresel tedarik zincirlerinin kar hanesine yazılıyor.

Birleşmiş Milletler’in 2022’de yayımladığı raporda, Xinjiang’daki uygulamaların “insanlığa karşı suç” kapsamına girebileceği belirtildi. Fakat küresel çıkarlar, Çin’in ekonomik gücü ve uluslararası siyaset dengeleri nedeniyle gerçek bir hesap sorulamadı. Devletlerin “endişe” açıklamaları, sahada hiçbir şeyi değiştirmiyor. Zulüm böylece normalleşiyor. Ve bütün bunlar olurken dünya, ekonomik çıkarların sessizliği içinde. Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne, İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan bölgesel güçlere kadar kimse açık bir tavır koymaya cesaret edemiyor. Çin’in küresel ekonomik ağına dokunmak kimsenin işine gelmiyor.

Bugün Doğu Türkistan’da yaşananlar, Bosna’da, Filistin’de, Arakan’da, Çeçenistan’da yaşananlardan farklı değil. Aktörler değişiyor ama zulmün yüzü aynı kalıyor. Cemil Meriç’in dediği gibi “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık, namussuzluktur.” Ben tarafımı seçtim. Hakikatin ve mazlumların yanındayım. Çünkü Müslüman olmak sadece kıbleye dönmek değil mazlumun feryadına kulak vermek, zalime karşı susmamaktır. Adaletin yanında saf tutmadan iman eksik kalır.

Buradan vicdanını kaybetmemiş herkese sesleniyorum. Doğu Türkistan’ı konuşun. Filistin’i, Yemen’i, Arakan’ı konuşun. Mazlum coğrafyaları unutmayın. Çünkü konuşmazsak, suskunluğumuzla zulme ortak oluruz. Bizim kalemimiz, sesimiz, duamız, elimiz neye yetiyorsa orada olmak zorundayız. Doğu Türkistan gerçeği, görmezden gelinen değil haykırılması gereken bir gerçektir. Çünkü zulme karşı tarafsız kalmak, zalimin yanında olmaktır.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.