Türk pop müziğinin güçlü sesi Neslihan ile müzikte samimiyetin, duygunun ve kalıcılığın anlamını konuştuk. “Hiç Sevmedim” gibi milyonlara ulaşan şarkılarının ardındaki hikâyeleri, müziğin geleceğini ve sanatın insan ruhuna etkisini içtenlikle anlattı.
Abdussamed Tosun: “Hiç Sevmedim” gibi bir şarkının ardında mutlaka derin bir hikâye vardır. Siz önce kendinize, sonra dinleyicilerinize bu hikâyeyi nasıl aktardınız? Şarkılarınızda yaşanmışlıkları dinleyiciye dokunur kılmak sizin için ne kadar önemli?
Neslihan Aslan: Evet, bu şarkının çok büyük bir hikâyesi var. Hatta bunu YouTube kanalımda ‘Hiç Sevmedim’in hikâyesi’ diye özel olarak anlattım. Aslında şarkı, abla dediğim bir büyüğümün yaşadığı büyük bir kara sevdaya dayanıyor. Kavuşamadıkları bir hikâyeydi ve ben buna tanıklık ettim. Bu derin yaşanmışlık beni o kadar etkiledi ki, sonunda şarkıya dönüştü.
Aslında benim için müzikte en önemli şey, şarkının bir hikâyesinin olması. Çünkü hissetmeden yazılmış, yaşanmışlığı olmayan bir şarkı dinleyiciye geçmiyor. Bugüne kadar yazdığım şarkıların dinleyicide etki bırakmasının en büyük sebebi de bu bence; hepsi bir yaşanmışlığın, bir hissin ürünü.
Abdussamed Tosun: Aşk ve acı çoğu zaman iç içe geçiyor. Siz bu iki duygunun sınırını nasıl tanımlıyorsunuz? Bir şarkıyı yazarken bu iki duygunun rehberliği size nasıl bir yön çiziyor?
Neslihan Aslan: Bundan birkaç sene önce belki aşk ve acıyı birbirine daha çok bağlı görüyordum. Ama artık şunu fark ettim: aşkın acı getirmesi aslında tamamen çocukluktan taşıdığımız kodlarla ilgili. Çünkü etrafımda aşkı mutlulukla yaşayan insanlar da var, aşkı sürekli acıyla yaşayanlar da. Bu tamamen bilinçaltımızda aşkı nasıl tanımladığımızla alakalı.
Ben de bu farkındalıkla yeni şarkılarımda aşkı sadece acıyla değil, farklı duygularla bütünleştirmeye dikkat ediyorum. Yani artık aşkı tek boyutlu değil, çok daha zengin bir duygular bütünü olarak yazmaya çalışıyorum.
Abdussamed Tosun: Bugün müzik piyasasında şarkılar çoğu zaman bir formüle göre üretiliyor, birkaç ayda tüketilip unutuluyor. Sizce günümüzde müzik sektörü artık sadece ticari kaygılarla mı dönüyor, yoksa hâlâ duygunun, emeğin ve sanatın ön planda olduğu bir alan var mı?
Neslihan Aslan: Evet, bugün müzik piyasasında çoğu şey ticari kaygılarla üretiliyor. Ama aslında bu biraz da müzik piyasasının içinde olup olmamakla ilgili. Bence şu an milyonlarca insan ticari kaygı taşımadan çok değerli müzikler üretiyor ama onları topluma sunacak imkânları ya da istekleri olmadığı için o eserler kendi içinde kalıyor.
Medyayı ve sektörü kullanan sanatçılar doğal olarak belli kaygılarla hareket ediyorlar ama hâlâ bu kaygılardan uzak üretim yapan ünlü isimler de var. Ben de kendi adıma şarkılarımın kısa sürede milyonlara ulaşmasından çok, klasikleşmesini önemsiyorum. Kalıcı bir eser yaratmak hemen bir günde değil, zaman içinde anlam kazanıyor. Bunu kendi şarkılarımda da görüyorum; bir yıl içinde yavaş yavaş dinleyiciye ulaşıyor, büyüyor. Benim için önemli olan da tam olarak bu.

Abdussamed Tosun: Eskiden şarkılar bir dönemi, bir aşkı, bir toplumsal hafızayı yansıtırdı. Şimdi birçok eleştirmen, şarkıların yaşanmışlık taşımadığını söylüyor. Sizce gerçekten müzik ruhunu kaybediyor mu, yoksa hâlâ hikâyelerle varlığını sürdürüyor mu?
Neslihan Aslan: Bence hikâyesi olan şarkılar artık çok daha az olacak ama bir o kadar da kıymetlenecek. Yapay zekânın yaptığı şarkılar bugün belki çok öne çıkmıyor ama gelecekte daha da revaçta olacak. Milyonlarca kişi dinleyecek belki, ama bunları kalıcı ya da gerçek anlamda iyi şarkılar olarak görmeyeceğiz. Kullan-at tarzında, bir aylık ömrü olan şarkılar üretilmeye başlanacak. Çünkü insanlar farkında; o şarkılar bir robot tarafından yazıldı, bir insanın yaşadığı duygulardan doğmadı. İşte bu yüzden insan eliyle yazılmış, hikâyesi olan şarkılar azalsa da çok daha değerli hâle gelecek.
Abdussamed Tosun: İlk albümünüzde ney, bağlama, kanun gibi geleneksel enstrümanları pop müzikle harmanladınız. Bu sizin için bir tür “modern halk ozanlığı” mıydı? Gelenekle moderni bir araya getirme fikrinizin ardında nasıl bir felsefe vardı?
Neslihan Aslan: İlk albümümde geleneksel enstrümanları pop müzikle harmanlama fikri, o dönem birlikte çalıştığım aranjörümün vizyonuyla da çok bağlantılıydı. Atilla Dündar gerçekten çok zeki bir insandı ve 80’leri, 90’ları çok iyi bilen biriydi. O dönem ben daha gençtim, onun yönlendirmeleri bana yol gösterdi. Yaptığı aranjelerden çok etkileniyordum ve beni de çok iyi tanımıştı. Müziğimle karakterimi birleştirmemde büyük katkısı oldu. Bu vesileyle onu rahmetle anmak isterim; kendisi iki sene önce vefat etti.
Abdussamed Tosun: Bir röportajınızda “İnsanlığın yardımına müziğimle koşmak” gibi bir idealden bahsetmiştiniz. Bu hedef sizin için pratikte nasıl şekilleniyor? Müziğinizi sadece eğlence için değil, bir tür iyileştirme ve dayanışma aracı olarak mı görüyorsunuz?
Neslihan Aslan: Benim için her insanın yeteneği aslında bir köprü. Bu köprü ya sadece hızlı tüketim ve eğlenceye hizmet eder ya da insanlığa fayda sağlayacak, iz bırakacak bir şeye dönüşür. Ben her zaman ikinci yolu seçmeye çalıştım. Çünkü herkesin bir yeteneği var, ama onu nasıl kullandığınız çok önemli. Şarkı sözleriniz, yaptığınız müzik, hatta bu işe hangi niyetle başladığınız bile işin ruhunu belirliyor. Ben müziği her zaman hayırlı bir yönde kullanmayı niyet ettim; müziğimin insanlara iyileştirme, dayanışma ve umut verme aracı olmasını istedim. Umarım yolun sonuna kadar da bu çizgide devam edebilirim.
Abdussamed Tosun: 2000’lerde internet sayesinde tanınan bir sanatçı olarak, o dönemin müzik dünyasıyla bugünü kıyasladığınızda neler hissediyorsunuz? Dijital çağda herkesin şarkıcı olabildiği bir dönemde, gerçek sanatçı ile geçici şöhret arasındaki fark sizce nedir?
Neslihan Aslan: Birçok insana göre bugünün dijital çağı dezavantaj gibi görünebilir ama bence gerçek icracılar, söz yazarları ve üreticiler için aslında büyük bir avantaj. Çünkü artık sahte ile gerçeğin farkı çok daha net ortaya çıkıyor. Evet, bugün yapay zekâ bile müzik üretiyor ama gerçek bir sanatçının dokunuşu, hissiyatı bambaşka. İşte bu noktada istikrar, tutku ve bir derdinizin olması çok önemli. Çünkü insanlara geçen şey tam olarak bunlar; duygunuz, samimiyetiniz ve niyetiniz. O yüzden her şey zorlaşmış gibi görünse de, aslında bu dönemi avantaja çevirmek tamamen sanatçının elinde.
Abdussamed Tosun: Klibinizde gösterişten uzak, daha sade bir dil tercih ediyorsunuz. Bu, müziğe duyduğunuz saygının ve şarkıların hikâyesine olan sadakatin bir yansıması mı? Sizce görsellik mi müziği beslemeli, yoksa müzik mi görselliği?
Neslihan Aslan: Bence müzik ve görsellik birbirini desteklemeli. Ama bu her zaman büyük bütçeler gerektirmiyor. Bazı şarkılar için en etkili klipler aslında en basit olanlar olabiliyor. Benim şarkılarımda da genelde bu sadelik öne çıktı; kliplerim şarkıyı gölgelemek yerine daha çok öne çıkardı. Aslında bu biraz da beni anlatıyor çünkü ben de geri planda olmayı seven biriyim. O dönem böyle gelişti. Bugün ise farklı düşünüyorum; artık yapay zekâ sayesinde çok yaratıcı hikâyeleri kliplere dönüştürmek mümkün. Ben de bazı şarkılarımda aklımdaki hikâyeleri AI ile görselleştirmeyi planlıyorum. Ama geçmişte beni öne çıkaran şey, kliplerimdeki sadelik ve samimiyetti.
Abdussamed Tosun: Geçmişte şarkılar bir dönemin hafızasına işlenirdi; 70’ler, 80’ler, 90’lar hep şarkılarla hatırlanır. Sizce bugünün şarkıları gelecekte bir dönemi temsil edebilecek mi, yoksa hızlı tüketim çağında kalıcılık ihtimali giderek azalıyor mu?
Neslihan Aslan: Bence 2020’li yılların müzikleri ileride ‘AI dönemi’ olarak anılabilir. Çünkü yapay zekâ çok hızlı ilerliyor ve artık her türlü müziği üretebiliyor. Tamamen yeni bir tarz doğar mı, onu kestirmek zor. Yeni bir stilin oluşması aslında üretimle, derdi olan insanlarla, o dönemin ruhunu yansıtan dokularla ilgilidir. Ama bugün baktığımızda insanlar eskisi kadar üretmiyor, ideolojiler ya da derin meseleler de eskisi gibi yok. Her şeyin asimile olduğu bir dönemden geçiyoruz. O yüzden 2020 sonrası bana belirsiz bir dönem gibi geliyor. Belki yapay zekâ ile beraber müzik robotlaşacak, belki de bambaşka bir dönüşüm yaşanacak. Ben de merakla bekliyorum açıkçası.

Abdussamed Tosun: Bugüne kadar yazdığınız parçalar içinde sahnede söylerken sizi hâlâ en çok etkileyen, gözlerinizi dolduran şarkınız hangisi? O an, seyirciyle aranızda nasıl bir bağ kuruluyor?
Neslihan Aslan: İlk albümümde beni en çok etkileyen şarkım ‘Yalnızlık’tı. Son albümümde ise en çok ‘Vazgeçmem’ diyebilirim. Ama aslında bu biraz da konserin gidişatına, seyirciye ve o dönemde benim ruh halime bağlı oluyor. Çok mutlu ve coşkulu bir dönemden geçiyorsam sahnede enerjisi yüksek şarkılar beni daha çok etkiliyor. Ama bir ayrılık acısı ya da gurbet duygusu içindeysem, ruh halime en yakın şarkıları boğazım düğümlenerek okuyorum. Bazen seyirci çok duygulu oluyor, o zaman hangi şarkıyı söylesem çok başka bir bağ kuruluyor. Bazen de benim içsel dünyam şarkının önüne geçiyor. Yani aslında sahnede gözlerimi dolduran şarkı, o anki ruhumla en çok örtüşen şarkı oluyor.
Abdussamed Tosun: Bir dönem neredeyse her yerde sizin şarkılarınız çalıyordu, adınız geniş kitlelere ulaştı. O dönemde şöhretle birlikte yaşadığınız en unutulmaz an neydi? Şöhret sizi dönüştürdü mü, yoksa siz mi şöhreti dönüştürmeyi başardınız?
Neslihan Aslan: O dönemi çok iyi hatırlıyorum; sokaklarda, caddelerde, arabalarda şarkılarımı duyuyordum. Şöhret beni dönüştürdü mü diye sorarsanız, beni yakından tanıyan herkes hep aynı kaldığımı söylerdi. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum. Fakat firmaların benden beklediği bazı şeyler vardı; çizgime uymayan yönlendirmelerdi bunlar. Ben de rest çekmiştim. Belki o dönem o çizgiden gitseydim çok daha büyük popülerlik yakalayabilirdim ama bu benim yolum değildi. Asıl büyük dönüşümü bana yaşatan şey şöhret değil, Amerika süreci oldu. Gurbet, hayatıma bambaşka bir gözle bakmamı sağladı. Şöhretin beni değiştirdiğini söyleyemem ama hayatın kendisi, özellikle gurbet, beni çok dönüştürdü.
Abdussamed Tosun: Birçok sanatçı, kalabalıklar arasında bile derin bir yalnızlık hissettiğini söyler. Siz bu yalnızlığı hiç yaşadınız mı? Eğer yaşadıysanız, müzik sizin için bir kaçış mı oldu, yoksa tam tersine sizi daha da derinlere mi çekti?
Neslihan Aslan: Ben aslında kalabalıklar içindeki yalnızlığı hayatımın her döneminde yaşadım. Kalabalık arkadaş çevrelerim, dostluklarım, gruplarım oldu ama hep bir köşeye çekilme ihtiyacım vardı. Belki de üretici bir ruh taşıdığım için, sanatçı olduğum için bu böyle. Çünkü bir şeyleri ortaya çıkarma isteği insanı biraz yalnızlığa itiyor. Ruhunuzda metafizik bir gerilim oluşuyor. Dolayısıyla müzik benim için kalabalıktan kaçış değil, bilinçli olarak kendimi yalnızlığa çekme ihtiyacıydı. Çünkü üretmek için o alanı yaratmanız gerekiyor. Aslında bu, şarkı yazan, kitap yazan, şiir yazan herkesin yaşadığı bir ihtiyaç. Kalabalıklar içinde bile kendinizi biraz garip, tuhaf, yalnız hissetmeniz bundan kaynaklanıyor.
Abdussamed Tosun: 2000’lerin başında Türkçe pop başka bir ruha sahipti; bugünse çok farklı bir yerde. Sizce sizin müziğinizin o dönemde bu kadar sevilmesinin sebebi neydi? Bugünün gençleri aynı duyguyu hissedebiliyor mu?
Neslihan Aslan: Kral TV’de yayınlanan şarkılarımı hatırlıyorum; bir anda gitarı elinde, çok duygu yüklü bir aşk şarkısı söyleyen bir kız çıkıyordu ekrana. Klibin sadeliği, şarkının içtenliği ve arkasındaki hikâye o dönem beni farklı kılıyordu. Zaten o yıllarda Grup 84, İrem’in ‘Hayalet Sevgilim’i, Yüksek Sadakat’in şarkıları, ‘Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer’ gibi birçok örnek vardı. Hepsinin bir ruhu, bir döneme dair samimiyeti vardı. Emre Aydın mesela, aynı dönem çıkmıştık; albümü harikaydı. İşte o yıllarda müzikte çok güçlü bir duygu vardı. Bana göre 2000’lerden sonra bu ruh yavaş yavaş bozulmaya başladı. Günümüzde hâlâ iyi şarkılar çıkıyor ama çok nadir. O yüzden bugünün gençlerinin, dinleyici olarak o dönem kadar şanslı olduğunu düşünmüyorum.
Abdussamed Tosun: Son yıllarda müzik listelerinde genellikle “trend” odaklı şarkılar öne çıkıyor. Sizce gerçek sanatçıların, kalıcı eserlerin ön plana çıkabilmesi için ne yapılmalı? Müziğin geleceğini kurtaracak olan şey sizce teknoloji mi, yoksa duygunun kendisi mi?
Neslihan Aslan: Bence yapılması gereken şey, akıllıca davranıp hem teknolojiyi hem de duyguyu bir araya getirmek. Çünkü ikisini birlikte kullanmak artık kaçınılmaz. Ama asıl en önemli şey istikrar. Bugün YouTube kanalınızı veya Instagram sayfanızı düzenli bir şekilde beslemeniz gerekiyor. Gerçek üreticilerin dezavantajı, genelde sadece iyi müzik yapmaya odaklandıkları için bu kısmı ihmal etmeleri. Ben de bunu biraz geç fark ettim ve artık düzenli paylaşım yapmaya çalışıyorum. Günümüzde tüketici mantığıyla üretenler, hızlı tükense bile sürekli yeni şey paylaştıkları için öne çıkabiliyorlar. Bu yüzden gerçek müzik yapanların da istikrarlı olması şart. Eğer kaliteli işler üretiyor ve bunu düzenli şekilde paylaşıyorsanız, zaman içinde eserleriniz klasikleşiyor ve kimse elinize su dökemiyor. Olay aslında bundan ibaret.
Abdussamed Tosun: Yıllar geçti, birçok şey değişti ama siz hâlâ sahnedesiniz, şarkı söylüyorsunuz. Peki sizi hâlâ motive eden, sahneye her çıktığınızda size aynı heyecanı veren o duygu nedir?
Neslihan Aslan: Aslında ben de bazen şaşırıyorum. İlk albümüm 2006’da çıktı ve şimdi 2026’ya girmek üzereyiz; yani 20 yıldır durmadan müzikle uğraşıyorum. Belki her hafta düzenli olarak bir şey paylaşmadım ama müzikteki ısrarım ve istikrarım ortada. Pes etmedim, yoluma hep devam ettim ve bunun bir gün meyvesini toplayacağıma inanıyorum. Bu tamamen içten gelen bir şey; çünkü müziksiz bir hayatı hayal bile edemiyorum. Her şey değişti, yıllar geçti, ben bile değiştim ama hâlâ önümde çok güzel yıllar olduğunu, daha büyük başarıların beni beklediğini hissediyorum. Çok sabrettim, hep ürettim. Son nefesime kadar da müzikle iç içe olmayı diliyorum.
Abdussamed Tosun: Müzik toplumun aynasıdır derler. Sizce bugün Türkiye’de üretilen müzikler toplumun ruhunu, duygularını ve yaşam biçimini nasıl yansıtıyor?
Neslihan Aslan: Evet, ben de müziğin toplumun aynası olduğuna inanıyorum ve bugün üretilen şarkılar bunu çok net yansıtıyor. Şarkı sözlerinin değerlerden uzak oluşu, hızlı tüketici bir dinleyici kitlesi ve aynı hızla üretim yapan sanatçılar aslında toplumsal gerçeğin bir göstergesi. Dinlediğimiz şarkılar bilinçaltımızı ve kaderimizi etkiliyor. Bu nedenle söz yazarlarının büyük bir sorumluluğu var. Ancak günümüzde çoğu kişi bu sorumluluktan uzak; ne kabul görüyorsa onu yapmaya çalışıyor. Değerlerden kopmuş, küfürlü ya da ahlaksızlığa kayan şarkılar popüler olduğu için daha da yayılıyor ve özellikle gençleri dezavantajlı bir konuma getiriyor.
Abdussamed Tosun: Sizce sanat gerçekten insanları değiştirme gücüne sahip mi? Bir şarkı, bir melodi, bir söz insanların hayatını, düşüncesini ya da duygularını değiştirebilir mi?
Neslihan Aslan: Kesinlikle sahip. Sanatçılar bence yeryüzünün mirasçılarıdır; yazdıkları şarkılarla kalıcı bir miras bırakırlar. Bugün Sezen Aksu bunun en güçlü örneklerinden biri. Neşet Ertaş, Kazancı Bedih, Barış Manço… Hepsi bir nesli şarkılarıyla büyüttü, hafızalara işledi. Bu eserler bir bilinç, bir hafıza ve kalıcı bir etki bırakıyor. Müzik gerçekten sihirli bir güce sahip; insanların hayatını, duygularını ve düşüncelerini değiştirebilir. Sonuçta bir şarkı bazen bir nesli, bazen de bir insanın kaderini şekillendirecek kadar güçlü olabilir.
Abdussamed Tosun: Bazı şarkılar var ki yıllar geçmesine rağmen hâlâ dinleniyor, hatta genç kuşaklar bile söylüyor. Sizce bir şarkıyı “zamansız” yapan, yıllara meydan okuyan şey nedir? Söz mü, melodi mi, yoksa o şarkıya yüklenen duygu mu?
Neslihan Aslan: Evet, bazı şarkılar gerçekten bugüne kadar gelmiş durumda ve aslında onlar zaten ‘ben buradayım’ diyorlar. Dinlediğiniz anda farklarını hemen anlıyorsunuz; söz, melodi, duygu hepsi bir arada. Ama bence asıl belirleyici olan, o şarkının arkasında gerçek bir hikâyenin olması. Çünkü bir şarkıyı dinlerken sadece melodiyi değil, o hikâyeyi de hissediyorsunuz. Sonra şarkıyı yazan kişi hikâyesini anlattığında diyorsunuz ki: “Demek ki bu yüzden bu kadar etkiliymiş.” Aynı bir film gibi… Gerçek hikâyeler üzerine çekilen filmler ya da diziler nasıl daha derin etki bırakıyorsa, insandan çıkan bir hikâye de insana dokunuyor. Bence bugüne kadar ulaşan, zamansız olan şarkılar da bu yüzden kalıcı; çünkü arkasında gerçek bir duygu ve hikâye var.

Abdussamed Tosun: Siz kendi şarkılarınızı hazırlarken, bir sanatçı olarak daha çok dönemin trendlerini mi takip ediyorsunuz, yoksa modası hiç geçmeyecek kalıcı eserler bırakmaya mı odaklanıyorsunuz?
Neslihan Aslan: Açıkçası ben trendleri tamamen görmezden gelmiyorum. Eğer bana uyuyorsa, beğendiğim trendleri kendi müziğimle birleştirmeye çalışıyorum. Mesela son yıllarda trap müzik dikkatimi çekti; şarkıyı doğal yollarla yazıyorsunuz ama ona bir trap versiyon eklediğinizde dinleyiciye çok daha hızlı geçiyor. Çünkü hem kulağa tanıdık geliyor hem de trend olduğu için daha kolay benimseniyor. Ama bununla birlikte altta mutlaka kaliteli söz, güçlü bir melodi ve bir hikâye olması şart. Benim için asıl önemli olan da bu. Trendler işin bir boyutu, ama asıl mesele sizin ne niyetle yola çıktığınız, şarkıyı neden yazdığınız. Eğer sadece güncel kaygılarla, hızlı tüketim için yazıyorsanız bir süre sonra unutulur. Ama değerleri, derdi olan, kalıcı bir şarkıyı trend öğelerle harmanladığınızda hiçbir şey kaybetmezsiniz, aksine kazandırırsınız.
Abdussamed Tosun: Günümüzde çoğu sanatçı hit şarkı yapma kaygısıyla hareket ediyor. Sizce bir sanatçı için “hit olmak” mı daha önemli, yoksa kendi ruhunu, hikâyesini ve duygularını şarkıya katabilmek mi? Siz bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Neslihan Aslan: Aslında “hit şarkı” çok göreceli bir kavram. Dinleyiciye göre değişiyor. Benim yazarken “bu hit olur” dediğim bir şarkı, bir başkası için öyle olmayabiliyor. Tamamen kime hitap ettiğinizle alakalı. Benim önceliğim, duyguların ve değerlerin öne çıktığı, hemen milyonlara ulaşma kaygısı taşımayan ama zamanla klasikleşecek şarkılar yapmak. Bunu da görüyorum; şarkılarım ilk anda yüz binlerce dinlenmiyor belki ama yıllar geçtikçe kalıcı bir şekilde büyüyor. Günümüzde bir şarkı bir ayda yirmi milyon dinleniyor ama sonra orada kalıyor. Oysa Ahmet Kaya’nın, Barış Manço’nun ya da benim şarkılarımın yıllar geçse de izlenmeleri, dinlenmeleri artmaya devam ediyor. İşte bu bence klasikleşmek demek.
Abdussamed Tosun: Eski şarkılara baktığımızda sözlerin çok daha derin, melodilerin daha duygusal olduğunu görüyoruz. Bugünün şarkılarında ise daha çok eğlence ve ritim ön plana çıkıyor. Siz bir sanatçı olarak, eski şarkılarla bugünkü şarkılar arasında duygusal yoğunluk ve anlam açısından nasıl bir fark görüyorsunuz?
Neslihan Aslan: Eski şarkılar aslında tamamen toplumun ekonomik durumunu, değerlerini, ahlak anlayışını ve yaşam koşullarını yansıtıyordu. Az önce söylediğimiz gibi müzik toplumun aynasıdır; o dönem de öyleydi. Bu yüzden şarkılar daha derin, daha içten ve yaşam kokan eserlerdi. Günümüzde ise her şey hızlı tüketime odaklı. Toplumun geldiği nokta, ahlaki değerler, neyin değerli sayıldığı ya da sayılmadığı tamamen değişti. Bunun sonucu olarak da sözler ve melodiler daha az anlamlı, daha çabuk tükenen şarkılar ortaya çıkıyor. Bence bu farkı herkes görüyor; sadece ben değil, toplumun kendisi de bunun farkında.
Abdussamed Tosun: Müzik endüstrisinin geçmişle bugünü arasında bir kıyaslama yaptığınızda, sizce o dönemlerde sanat mı daha ön plandaydı, yoksa bugünkü gibi ticari kaygılar mı daha ağır basıyordu?
Neslihan Aslan: Eskiden açık ara farkla sanat daha ön plandaydı. Amaç iyi şarkılar yapmak, kalıcı eserler bırakmaktı. Çünkü toplumun ekonomik durumu da çok daha iyiydi. Bugün ise tablo farklı; fakirle zengin arasındaki uçurumun büyüdüğü, orta kesimin yok olduğu, yaşam kaygısının çok arttığı bir dönemdeyiz. Gençler geleceğe dair ciddi kaygılar taşıyor. Böyle bir ortamda doğal olarak müzik de tamamen ticari kaygılarla üretilmeye başlandı. Artık şarkıların çoğu ticari bir ürün gibi ortaya çıkıyor.
Abdussamed Tosun: Dijitalleşmenin müziğe getirdiği kolaylıklar olduğu kadar, hızlı tüketim ve şarkıların çabuk unutulması gibi olumsuz tarafları da var. Siz, bir sanatçı olarak bu yeni dönemi daha çok bir fırsat olarak mı görüyorsunuz, yoksa gerçek müziğin ruhunu zedeleyen bir süreç olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Neslihan Aslan: Bence bu dönem tamamen krizi fırsata çevirecek bir dönem. Çünkü artık herkesin elinde aranje yapabilecek imkânlar var. Bu da demek oluyor ki iyi şarkı yazabilen, gerçekten üretebilen sanatçılar kazanacak. Dijitalleşme herkese bir fırsat sunuyor ama bu fırsatı doğru değerlendirmek, kalıcı üretim yapmak önemli. Dolayısıyla bu süreçte gerçek üreticiler öne çıkacak.
Abdussamed Tosun: Eskiden sanatçılar yıllarca hafızalarda kalan, nesilden nesile aktarılan eserler üretmeye odaklanırdı. Bugün ise “trend” kavramı ön planda; bir şarkı birkaç hafta konuşulup sonra unutulabiliyor. Sizce bu, müziğin kalıcılığını ve değerini nasıl etkiliyor?
Neslihan Aslan: Evet, bu durum müziğin kalıcılığını ve değerini azaltıyor ama aynı zamanda gerçek üreticileri daha da öne çıkarıyor. Ben kendi müziğim adına bunu bir avantaj olarak görüyorum çünkü hızlı tüketilmek gibi bir derdim hiç olmadı. Benim amacım klasikleşmek, miras bırakmak. Kimisi için trend olup hızlıca tüketilmek, para kazanmak yeterli olabilir. Ama benim gibi, para kaygısından çok kalıcı eser bırakmayı, torunlarına kadar uzanacak bir miras sunmayı düşünenler için bu dönem aslında büyük bir fırsat. Her şey sanatçının niyetine göre değişiyor.
Abdussamed Tosun: Siz kendi şarkılarınızı hazırlarken, daha çok dönemin trendlerine mi bakıyorsunuz yoksa kalıcı olabilecek eserler mi üretmeye çalışıyorsunuz?
Neslihan Aslan: Ben şarkılarımı hazırlarken önceliğim her zaman kalıcı eserler üretmek. Trendler gelip geçici olabilir ama benim amacım, yıllar sonra bile dinlendiğinde değerini koruyan şarkılar bırakmak. O yüzden yönüm hep kalıcılıktan yana.
Benim asıl bırakmak istediğim iz, insanların kalbine dokunan eserler. Onları yumuşatan, ümit veren, düşündüren, belli değerleri hatırlatan, zaman zaman sorgulatan bir köprü olmak istiyorum. Şarkılarım bir ilaç gibi olsun; rafta her zaman ihtiyaç duyduğunuzda uzanıp alacağınız önemli bir ilaç gibi… Ya da bir kitaplıktaki, defalarca okumanız gereken, hatırlamanız gereken bir kitap gibi. İnsanlara güç, ümit ve anlam katan, hayat yolculuklarında onlara eşlik eden şarkılar bırakabilmek benim en büyük arzum.