Türk rap sahnesinde kendine özgü tarzıyla dikkat çeken Albatros, sahne adından müziğine, hayata bakışından geleceğe dair planlarına kadar hem denizden hem de hayatın zorluklarından beslenen bir sanatçı. Onunla rap’in Türkiye’deki serüvenini, kişisel yolculuğunu ve müziğin ruhunu konuştuk.
Abdussamed Tosun: “Albatros” sahne ismini seçmenizin ardında nasıl bir hikâye var? Bu isim sadece bir müzikal kimlik mi yoksa aynı zamanda sizin hayat felsefenizi ve yolculuğunuzu yansıtan bir sembol mü?
Albatros: Bu ismi seçerken uzun uzun düşünmedim aslında, sanki o beni buldu. Ben, babadan kalma bir mesleği sürdüren, anne karnından beri denizlerde olan ve ekmeğini denizden kazanan biriyim. Mahlas ararken aklımda hep denizle ilgili bir şeyler vardı, bir balık ismi bile düşündüm. Bir gün bir ansiklopedi karıştırırken “Albatros” sayfası, sanki “Ben buradayım, ben senin hayatınım” dercesine karşıma çıktı. O an, sahne ismimin “MC Albatros” olduğuna karar verdim. Çünkü albatros kuşu, tıpkı benim gibi balıkla beslenip ailesini denizden doyuran, sadece sahilde ve denizde uçan, denizden asla ayrılmayan bir canlı. Ben 42 yaşındayım ve ömrümün denizlerde son bulmasını umuyorum. Kendimi, albatros kuşunun insan vücuduyla bütünleşmiş hali olarak görüyorum.
Abdussamed Tosun: Rap’e ilk adım attığınız yıllarda sizi sahneye, kaleme ya da mikrofona çeken şey neydi? O dönem hayatınızda rap’i bir çıkış yolu, bir sığınak ya da bir isyan biçimi olarak mı gördünüz?
Albatros: Kendi teknemizde 13 yaşında disiplinli bir şekilde çalışmaya başladığımda, yaşadığımız tatil beldesine Almanya’dan gelen Türklerle tanışırdım. Onlarla iyi arkadaş olduk ve bana kasetler göndermeye başladılar. Türkiye’de rap müziğin henüz bilinmediği zamanlarda ben, Almanya’daki yer altında doldurulan rap kasetlerini dinliyordum. İlgim böyle başladı. Zamanla hip-hop kültürüne tamamen adapte oldum; hip-hop dansı ve grafitiye merak sardım. İyi bir grafiti çizeri ve iyi bir hip-hop dansçısıydım; İstanbul ve Kuşadası’nda birçok kez sahne aldım. Sonrasında Ceza’nın “Anahtar” albümü ve öncesindeki “Yer6 Operasyonu” derken, içimdeki ses “Bu işi yapmalıyım” dedi. Zaten ilkokulda Ege Bölgesi’nde müzik yarışmalarında derecelerim vardı. Sadece tarzımı bu yöne kaydırarak nağmeli, arabesk rap yapmaya başladım.
Abdussamed Tosun: Çocukluğunuzdan veya gençliğinizden, “ben rap yapacağım” dediğiniz unutulmaz bir anınız var mı? Bu kararınızı şekillendiren kırılma noktaları oldu mu?
Albatros: Arkadaşlarımızla arabada Ceza’nın albümünü dinler, ezberler ve hep bir ağızdan eşlik ederdik. Bir gün, beatbox yapan bir arkadaşımla freestyle yapmaya başladık. O an, o kelimelerin içimden döküldüğü an, “Tamam, bu iş benim işim” dedim. O an, benim için bir kırılma noktasıydı.
Abdussamed Tosun: Müzik dışında size ilham veren, ruhunuzu besleyen alanlar neler? Doğa, edebiyat, resim, felsefe ya da başka sanat dalları hayatınızda nasıl bir yer tutuyor?
Albatros: Ben aynı zamanda kendime göre iyi bir ressamım, herhangi bir eğitim almadan doğaçlama kara kalem çizimlerim vardır. Deniz zaten benim her şeyim, varlığımın tamamı. Orman ve doğa her zaman ilham kaynağım olmuştur ama en büyük pay denize aittir. Aktif, enerjik ve mücadeleci bir yapım var. Hayatımda birçok şeyi deneyimledim ve her deneyimden ruhumu besledim. İlham bana her an gelebilir, çünkü etrafıma bakmayı ve görmeyi bilirim.
Abdussamed Tosun: O zaman en başa dönelim, Albatros kimdir? Nasıl bir aile ve nasıl bir evde büyüdü? Bize biraz Albatros’u anlatır mısın?
Albatros: Albatros, 27 Şubat 1983’te Trabzon’da doğmuş, balık burcu, romantik ve duygusal bir şairdir. Kendimi bildim bileli şiir yazarım. Kırılgan bir yapım var ve sayısız aşkın acısıyla yoğrulmuş bir ruha sahibim. Bir evlilik yaptım, iki çocuk babasıyım ama arkamda eski bir eş bıraktım. İçimde hep mutlu bir aile özlemi oldu ama büyüdüğüm ailede birçok drama şahit oldum. Ailemin ve benim bu noktaya gelişimiz elbette çok zorlu ve meşakkatli oldu. Çok zor ve dram yüklü duygularla yeşerdik.
Abdussamed Tosun: Sizi hayatta en çok etkileyen kişi, olay ya da kitap nedir? Bugünkü Albatros’u var eden temel ilham kaynağınız kim/ney oldu?
Albatros: Bu sorunun net bir cevabı yok. Hayatımda hiç kitap okumadım. Başka bir insanın yazdığı bir kitabın bana ilham verdiğini söyleyemem. Elbette kitap okumayı tavsiye ederim ama bu matematik bende işlemiyor. Benim ilhamım tamamen içsel bir duygu. Bunu “nereden” ya da “nasıl” diye tanımlayamıyorum ama o duygu sadece geliyor ve beni ben yapıyor. Sanırım en büyük ilham kaynağım, çok yükseklerde gezinen hayal gücüm.
Abdussamed Tosun: Türkiye’de rap müzik uzun bir yolculuktan geçti. İlk dönemlerde yaşadığınız zorlukları düşündüğünüzde, sizce en büyük engel neydi? Anlaşılmamak mı, destek bulamamak mı, yoksa piyasadaki önyargılar mı?
Albatros: İlk dönemlerde yargılandığım gibi, bugün de yargılanıyorum. Fakat ben sevdiğim, bana ait olan, içimden gelen müzikle yola devam ediyorum ve hiç yılmadım. En büyük engel tabii ki maddi zorluklar ve yeni bir müzik tarzını bizim kültürümüze kabul ettirmenin güçlüğüydü. Bu yolculuk elbette kolay olmayacaktı.
Abdussamed Tosun: Rap müziğin 90’lar ve 2000’lerdeki hali ile bugünkü popüler hali arasında nasıl bir fark görüyorsunuz? Sizce eski rap daha ruhani ve sokaktan mı besleniyordu, yoksa bugün daha geniş kitlelere ulaştığı için mi değerli?
Albatros: Müzik, her dilde, her kulakta ve her devirde farklılık gösterir. Şimdiki zaman bunu seviyor ve böyle icra ediyor. Bizden öncekiler başka, bizler başka dinledik. Müziğin tek bir kalıbı yoktur ve olamaz. Ruh halleri, psikoloji ve daha birçok etken bu değişimi ve farklılığı yaratır.
Abdussamed Tosun: Günümüzde rap müzik sizce daha çok bir sanat mı yoksa bir ticaret mi haline geldi? Rap’i sahici kılan şey sizce hâlâ sokaktan, gerçek hayattan beslenmesi mi, yoksa artık endüstrinin bir parçası olması mı?
Albatros: Günümüzde rap, ticaretten ziyade zirvedeki medyanın ve farklı mafyavari savaşların yön verdiği bir alana dönüştü. Her gencin buna imrenip, delinin kuyuya taş atması misali bu işe atlamaya çalışması da cabası. Rap’i sahici kılan tek şey, içten gelen yaşanmışlıkları anlatmak ve bunu karşı tarafa geçirebilmektir. Bunu yapabilenler zaten gerçek rap’i yapıyor olacaktır. Mesela benim dinlenilmeye ihtiyacım yok; ben kendi yazdığım ve söylediğimle dertleşerek mutlu oluyorum.
Abdussamed Tosun: Şarkılarınızda işlediğiniz temaları belirlerken hangi kriterlere göre hareket ediyorsunuz? Bir şarkının ortaya çıkış sürecinde önce duygu mu gelir, beat mi, yoksa yaşadığınız bir olay mı sizi harekete geçirir?
Albatros: Süreç genelde aynı işler. Önce beati açarım, standart bir beklentim olmaz. Eğer o ritim ilk 10 saniyede beni hayal kurmaya iter ve kelimelerin kafamda dönmesine izin verirse, hemen üzerine yazmaya başlarım. Bugüne dek yazdığım 200 eserin bir tanesini bile müzik duymadan yazmadım. Bu yüzden farklı ruhların altyapılarını dinlerim ve o ritimler beni nereye sürüklerse onu yazarım.
Abdussamed Tosun: Kendi müzikal çizginizi nasıl tanımlıyorsunuz? Bir “tarz” peşinde misiniz, yoksa kendinizi sürekli dönüştürmeyi mi tercih ediyorsunuz?
Albatros: Ne olup nereye geleceğimi kesin olarak bilmiyorum. Müzikal yolculuğum, 24 yıl önce yazdığım ve okuduğum yerden devam ediyor. Bu süreçte kendimi çok değiştireceğimi düşünmüyorum, fakat yaşla birlikte olgunlaştığımın farkındayım. Müziğimde ve sözlerimde kendim olmaya devam ediyorum; hislerim ve deneyimlerim doğrultusunda yazmaya ve üretmeye devam edeceğim. Ben buyum ve bu şekilde kendimi ifade etmeye devam edeceğim.
Abdussamed Tosun: Size ilham veren, müziğe bakışınızı değiştiren rapçiler, şairler veya sanatçılar kimlerdir? Yerli ya da yabancı, sizin için unutulmaz etkiler bırakan isimler oldu mu?
Albatros: Benim müzikal temelimi asıl oluşturan isimler, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Cem Karaca, Barış Manço ve Zeki Müren gibi büyük ustalardır. Rap müziğimin alt yapısında hissettiğiniz ruh ve melodiler, aslında bu büyük sanatçıların eserlerinden beslenir. Onların sözleri, duyguları ve melodik dokunuşları, benim müziğime yön verir ve müzik yapış şeklimde kalıcı bir etki bırakır.
Abdussamed Tosun: Sözlerinizde hem derin bir isyan, hem de umut var. Sizce rap müzik daha çok bir “isyanın sesi” mi, yoksa bir “umudun tercümanı” mı?
Albatros: Bu tamamen dinleyen kişinin bakış açısına bağlıdır. Benim için rap, sadece bir müzik türü değil; içimdeki duyguları dışa vurduğum, beni rahatlatan, dinleyen ve anlayan bir ruh ortağıdır. Dinleyici, kendine göre isyanı ya da umudu bu sözlerde bulabilir; çünkü rap, hem dertleşmenin hem de umut taşımanın bir yoludur.
Abdussamed Tosun: Sanatın dünyayı değiştirme gücüne inanıyor musunuz? Bir rap şarkısı, bir dize ya da bir sahne performansı gerçekten toplumsal dönüşüm başlatabilir mi?
Albatros: Evet, buna kesinlikle inanıyorum. Günümüzde bazı müziklerin toplumu nasıl olumsuz etkilediğini ve dejenere ettiğini gördüğümüzde, sanatın tam tersini yapma gücünün de olduğuna inanmak gerekiyor. Doğru sözler, doğru mesaj ve doğru duygularla bir şarkı, bir dize ya da bir performans, toplumsal bilinçte küçük ya da büyük değişimler yaratabilir.
Abdussamed Tosun: Toplumda yaşanan adaletsizlikler, haksızlıklar ve çelişkiler karşısında siz müziğinizi bir çığlık olarak mı görüyorsunuz? Yoksa bu daha çok bir terapi, bir kendini ifade biçimi mi?
Albatros: Benim için müzik öncelikle bir terapidir. Aynı zamanda kendimi ifade etmenin en doğal ve güçlü biçimidir. Adaletsizlikler ve haksızlıklar karşısında öfkem ve duygularım sözlerime yansır, ama bunları bir çığlık olarak değil, içimdeki duyguları anlamlandırma ve kendimi dengeleme biçimi olarak görürüm.
Abdussamed Tosun: Sizce bir sanatçı, özellikle de bir rap sanatçısı, toplumun vicdanı olmak zorunda mıdır? Yoksa sanatçı sadece kendi hissettiklerini, kendi hayatını mı anlatmalıdır?
Albatros: Bu tamamen kişinin kendi bakış açısına bağlıdır. Sanatta bir mecburiyet yoktur. Ruh ne isterse onu yapar; bugün duygusalsam, yarın öfkeli ya da asi bir ruh hâline gelebilirim. Sanatçının önceliği kendini ifade etmektir, toplumun vicdanı olmak bir seçenek olabilir ama zorunluluk değildir.
Abdussamed Tosun: Şarkılarınızda sıkça geçen “hayat mücadelesi” kavramını nasıl tanımlıyorsunuz? Sizin için bu mücadele kişisel bir yolculuk mu, yoksa toplumsal bir direniş mi?
Albatros: Benim için hayat mücadelesi, öncelikle kendi kişisel yolculuğumdur. Hayatın getirdiği zorluklar, yaşadığım deneyimler ve karşılaştığım engeller, müziğimde ve sözlerimde kendini gösterir. Bu mücadele, hem kişisel bir hesaplaşma hem de kendini tanıma sürecidir; toplumsal bir direniş olarak da algılanabilir, ama özünde bu benim kendi içsel yolculuğumun bir parçasıdır.
Abdussamed Tosun: Bugün gençlerin büyük kısmı rap ile kendi kimliklerini bulmaya çalışıyor. Sizce rap müzik gençler için hâlâ bir özgürleşme aracı mı, yoksa sistemin içine çekilen bir popüler kültür parçası mı oldu?
Albatros: Tamamıyla sistemin bir getirisi haline geldi. Aslında gençlerin dinlediği şeylerin çoğu rap değil, toplumu dejenere edip kültürü yok etmeye yönelik ürünler. Bu durum ortadayken, evet, rap sistemin bir getirisi ve içi boşaltılarak yozlaştırılacak bir popülerlik aracı oldu.
Abdussamed Tosun: Bundan sonra hayata geçirmek istediğiniz en büyük müzikal proje nedir? Henüz hayata geçiremediğiniz, içinizde büyüttüğünüz bir hayaliniz var mı?
Albatros: En büyük hayalim, hayatımın hikayesini anlatan, denizle ve mücadeleyle yoğrulmuş ruhumu tamamen yansıtan bir konsept albüm yapmak. İçinde hem çocukluğumdan bugüne yaşadığım dramların, hem de denizin bana fısıldadığı şiirlerin olduğu, belki de senfonik ögelerle zenginleştirilmiş bir proje. Bugüne kadar biriktirdiğim 200’den fazla eserin ruhunu taşıyan, zamana meydan okuyacak bir eser bırakmak istiyorum.
Abdussamed Tosun: Sizce Türkiye’de rap müziğin geleceği nereye doğru gidiyor? Daha çok ticari bir sektör mü olacak, yoksa kendi köklerine, yani sokağa ve hakikate mi dönecek?
Albatros: Rap müzik şu an bir yol ayrımında. Bir yanda tamamen endüstriyel, ruhsuz ve popüler kültüre hizmet eden bir yapı var. Diğer yanda ise hala hikayesini anlatan, samimi ve sokaktan beslenen bir damar bulunuyor. Gelecekte ticari tarafın daha da büyüyeceği aşikâr ama ben hakikatin her zaman bir yol bulup yüzeye çıkacağına inanıyorum. Köklerine sadık kalan sanatçılar var oldukça, rap müziğin ruhu ölmeyecektir.
Abdussamed Tosun: Genç rapçilere, özellikle yeni başlayanlara hangi tavsiyeleri verirsiniz? Onlara “asla yapmayın” dediğiniz bir hata ya da “mutlaka yapın” dediğiniz bir şey var mı?
Albatros: “Asla yapmayın” diyeceğim tek şey, başkası olmaya çalışmayın. Popüler olanı taklit ederek bir yere varamazsınız, sadece kaybolursunuz. “Mutlaka yapın” diyeceğim şey ise kendi hikayenizi bulun. Acılarınız, sevinçleriniz, mücadeleniz… Sizi siz yapan ne varsa, onu anlatın. Samimiyet, en güçlü mikrofondur. Bir de sadece rap dinlemeyin; ruhunuzu beslemek için her türden müziğe, özellikle bu toprakların seslerine kulak verin.
Abdussamed Tosun: Dijital çağda müzik artık saniyeler içinde tüketiliyor. Sizce bu hızlı tüketim kültürü rap müziğin ruhuna zarar veriyor mu? Yoksa dijitalleşme aynı zamanda bir özgürlük mü sağlıyor?
Albatros: Bu, iki ucu keskin bir bıçak. Hızlı tüketim, şarkıların ruhunu, ardındaki hikayeyi ve emeği öldürüyor. Her şeyin saniyeler içinde unutulması sanata zarar veriyor. Ancak diğer yandan dijitalleşme, kimseye bağlı kalmadan müziğini milyonlara ulaştırma özgürlüğü de sağlıyor. Önemli olan, bu özgürlüğü ruhunu satmadan, sanatından ödün vermeden kullanabilmek.
Abdussamed Tosun: Albatros ismi müzikten sonra nasıl bir anlam taşımalı? Siz müzik dünyasından ayrıldığınızda nasıl hatırlanmak istersiniz? “İsyancı bir rapçi” olarak mı, “felsefi sözleriyle iz bırakan bir sanatçı” olarak mı, yoksa bambaşka bir şey olarak mı?
Albatros: Ben, “denizden aldığı ilhamı ve acılarını notalara döken şair ruhlu bir balıkçı” olarak hatırlanmak isterim. Felsefi sözleriyle iz bırakan bir sanatçı tanımı ruhuma daha yakın. İsyanım da, sevincim de, felsefem de hep samimiydi. İnsanların yıllar sonra bir Albatros şarkısı dinlediğinde, denizin ve hayatın tüm gerçekliğiyle yüzleşmiş bir adamın sesini duymalarını isterim.
Abdussamed Tosun: Son olarak, hayatın size öğrettiği en büyük ders nedir? Dinleyicileriniz, sizi yıllar sonra hatırladığında onlara bırakmak istediğiniz tek bir cümle, tek bir öğüt olsaydı bu ne olurdu?
Albatros: Hayatın bana öğrettiği en büyük ders şu oldu: Dalgalar ne kadar sert vurursa vursun, fırtına ne kadar büyük olursa olsun, kendi rotandan asla şaşma. Onlara bırakacağım tek öğüt de bu olurdu: “Kalbinizin pusulasını takip edin, o sizi her zaman doğru limana ulaştırır.”