Hazırlayan : Talat TOSUN
1988 yılında Ankara’da, Aydınlıkevler’de dünyaya geldi Melih Güner.
Sokakları, simitçileri, sabah ezanları, akşam üstü oynanan sokak oyunları ve mahalle kültürüyle yoğrulan bir çocukluk…
Ama onun hayatında yalnızca sokaklar değil, bir de dava vardı. Daha küçük yaşlarından itibaren duyduğu bir isim, gördüğü bir duruş vardı: Milli Görüş.
Kalecik’in kanaat önderlerinden, Erbakan Hocamızın izinden ömrünü yürümüş Bahtiyar Güner’in torunuydu o. Yani bu dava, onun için bir tercih değil; bir miras, bir emanet, bir sorumluluktu. Üniversite mezunu, evli ve bir kız çocuğu babası olan Melih Güner, bugün hayatının her adımında bu mirasın izini taşımaktadır.
Yıllar sonra, Milli Görüş çizgisinde yeniden bir hareket filizlenirken, partisi kurulurken ve Dr. Fatih Erbakan konuşmalarıyla meydanlara yeniden umut taşırken, Melih Güner o kalabalığın içindeydi.

Sadece kulak vermedi; kalbiyle dinledi. Ve o an bir karar verdi:
“Bu sadece bir siyasi hareket değil, bu bir ahlak, bu bir duruş, bu bir diriliş meselesi…”
Böylece harekete geçti. Çünkü onun için temel şuydu:
Adil düzen… Önce ahlak ve maneviyat…
Erbakan Hocamıza baktığında sadece bir siyasetçi görmedi.
40 yıl sonrasını görebilen bir feraset, milyonları peşinden sürükleyen bir cesaret ve hiçbir baskı karşısında eğilmeyen bir kararlılık gördü.
Ve bugün, Dr. Fatih Erbakan’da da o çizginin izlerini görüyor.
Yakın çalıştığı, karar alma süreçlerine şahit olduğu bir lider olarak onu şöyle anlatıyor:
“Biz bir şeyi bir defa düşünürken, Genel Başkanımız yüz defa düşünür. Hiç aklımıza gelmeyen açılardan meseleleri analiz eder ve en doğru kararı verir. Bu yüzden onun aldığı her kararın isabetini zaman içinde görmek mümkün olur.”
Sahadaki ilk görevi Ankara Gençlik Kolları Kurucu Teşkilat Başkanlığı oldu.
O günleri gülümseyerek anlatıyor: Binlerce kişiye hitap etmeyi hayal ettikleri ilk programda salonda yalnızca 4 kişi vardı. Ama hiç yılmadı. Çünkü onun inancına göre sayı değil, samimiyet belirleyiciydi.

Bugün gelinen noktada, o 4 kişinin yerini binler aldı.
Salonlar doluyor, meydanlar doluyor, yürekler doluyor.
Seçim çalışmaları ise hafızasına kazınan anılarla dolu. Ramazan ayında sabah 09.00’da başlayan saha çalışmaları, sadece iftarda verilen kısa bir ara ve gece 03.00’te sahur için tekrar sokaklara çıkış…
Ramazan davulu çalarak insanları uyandırdıkları, sokak sokak gezdikleri o gecelerde halkın verdiği tepkileri unutamıyor:
“İnsanlar pencereye çıkıyor, gülümsüyor, dua ediyor, bazen gözleri doluyordu… İşte o an, yorgunluğun nasıl bir nimete dönüştüğünü anladım.”
O, her işte Allah’ın yardımını yanında hissettiğini söylüyor.
Niyet edildiğinde yolların kolaylaştığını, kapıların açıldığını ve bugüne kadar yapılmak istenen her hayırlı işin, Allah’ın izniyle gerçekleştiğini ifade ediyor.

Ve en önemlisi:
“Protokolde ön sıralarda oturmak değil, gönüllerde yer edinmek mühim olandır.”
Dava adamı denildiğinde aklına hiç tereddütsüz bir isim geliyor:
Genel Başkanı Fatih Erbakan…
Menfaat uğruna yön değiştirmeyen, davasından taviz vermeyen, bedel ödemekten korkmayan bir lider olarak onu anlatıyor.
Ancak en büyük yarası da, bugünün gençliğine dair…
Bahis, uyuşturucu, inançsızlık, değersizlik hissi ve sosyal medyanın açtığı boşluk… Gençliğin savruluşunu her gün sahada gözlemliyor.
İşte bu yüzden durmuyor.
İşte bu yüzden daha fazla çalışıyor.
Çünkü onun için Milli Görüş;
Sadece bir siyasi hareket değil,
bu milletin ruh kökü, bu toprakların vicdanı, bu ümmetin son sığınağıdır.
Ve biliyor ki asıl yük, gençlerin omuzlarında…
Kimi zaman yanlış insanlara fazla değer verdiğini, bunun pişmanlıklarını yaşadığını da saklamıyor. Ama yine de şükrediyor: Çünkü arkasında dimdik duran bir ailesi var. Anne babası, eşi… Hepsi, görünmeyen ama en güçlü kahramanlar.
Onun bugünkü en büyük motivasyonu ise şudur:
Gençleri kurtuluşa vesile olacak bir yola taşımak…
Onları yeniden inançla, ahlakla ve bilinçle buluşturmak…
Ve sözlerini şu cümlelerle tamamlıyor:
“Bu dava yorulmadan, durmadan, usanmadan çalışmayı gerektirir. Ümmet bu kadar zorlukla mücadele ederken oturup seyretmek kendimize zulümdür. Eğer tekrar gençliğe dönebilseydim, her seferinde daha fazla sahiplenir, daha çok çalışırdım. Çünkü biliyorum ki;
Bu dava, gençlerin omuzlarında yükselecek.
Ve Milli Görüş gençliği, bu davanın itici motor gücüdür.”



