Fatih Erbakan: “Asgari ücret 45 Bin TL olmalı! İşverene hiç yük yüklemeden bu mümkün”

Fatih Erbakan: “Asgari ücret 45 Bin TL olmalı! İşverene hiç yük yüklemeden bu mümkün”
Yayınlama: 22.10.2025
A+
A-

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ilk komisyon toplantısı yapılan yeni asgari ücretle ilgili yaptığı açıklamada, ‘Asgari ücret 45.000 TL olmalıdır. İşverene yük yüklemeden bu mümkün. Faize verilen paranın yarısı, imtiyazlılara haksız yere verilen paranın yarısı bile bunu karşılamaya yeter.’ dedi.

 

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Katıldığı bir televizyon programında Belediyelere yönelik soruşturmalar, yargı bağımsızlığı, Kıbrıs meselesi, çözüm süreci ve asgari ücret artışı konularında açıklamalarda bulunan Erbakan, ülkede adalete olan güvenin ciddi biçimde zedelendiğini belirterek, “Maalesef ülkede adalete güven kalmadı.” dedi.

 

“Maalesef ülkede adalete güven kalmadı”

Erbakan, gündemdeki ‘Aziz İhsan Aktaş’ iddianamesine ilişkin şu değerlendirmede bulundu:

“İktidarın seçim sonrasında buraları tekrar ele geçirmek için bir hamle mi yapıyor diye insanlar düşünüyor. Çünkü yargıya güven kalmadı, adalete güven kalmadı. Geçenlerde bir Vali Bey’in şemsiyesini bir polis arkadaşımız tutuyor, bunu haber yapan muhabir gözaltına alınıyor. Haberi yapanı da gözaltına alıyorlar. Hukukun bu hale geldiği bir ülkede adaletin tecellisiyle ilgili bizim de milletimizin de şüpheleri var. Aziz İhsan Aktaş kendisi söylüyor; 130 küsur AK Partili, 22 MHP’li belediyeden de ihaleler aldığını. Bunlarla ilgili hiçbir şey yok! CHP’li belediyelerle rüşvet ilişkisi varsa, AK Parti ve MHP ile yok mu? Neden incelenmiyor? Muhalefete ayrı hukuk, iktidara ayrı hukuk uygulanıyor. Bu çifte standardı açıkça görüyoruz.”

 

“Bahçeli’nin Kıbrıs konusundaki görüşlerine katılıyorum”

 

KKTC’deki seçim sonuçlarına ilişkin açıklamalarda bulunan Erbakan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Kıbrıs’ta federasyon olmaması gerektiği” yönündeki görüşüne katıldığını belirtti:

“Kıbrıs’ta bir federasyon yerine bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devam etmesi oradaki Barış Harekatıyla elde edilen kazanımların korunması son derece önemlidir. Çünkü Kıbrıs’ın bir defa manevi önemi var, ecdadımızın şehitlerimizin emaneti Peygamber Efendimiz’in (sav) halası orada medfun. Stratejik önemi de çok büyük tabii. Anadolu’ya, Orta Doğu‘ya, Kuzey Afrika’ya Avrupa’ya uçakla veya bir füzeyle çok rahatlıkla ulaşabilecek bir noktada doğal bir uçak gemisi adeta. Böyle bir avantajlı konuma sahip KKTC. Aynı zamanda da tabii ekonomik önemi var çünkü oradaki doğal gaz yatakları, ada çevresindeki trilyonlarca dolarlık bir imkandan bahsediliyor. Kıbrıs’tan asla vazgeçilmemeli, orada Türk askeri varlığı devam etmeli. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız olarak devam etmeli ve federasyon gibi bir takım düşüncelere kapılınmamalı. Aynı zamanda da tabii Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için gayret edilmeli. Türki Cumhuriyetleri bile maalesef tanımıyor, İslam alemi tanımıyor. Bunun sağlanması lazım ve tabii ki Kıbrıs’ın kalkınması ve kendi kendine yeter bir hale gelmesi yani Türkiye’den giden imkanlarla yaşayan bir ülke değil kendi kendine yeten üretimin olduğu bir ülke haline gelmesi de çok önemli. ”

 

“Seçim sonuçlarına herkes saygı göstermeli”

 

Erbakan, seçim sonuçlarına saygı konusunda Bahçeli ile görüş ayrılığını ise şöyle dile getirdi:

“Ancak tabii katılmadığımız nokta ise, KKTC’de hoşumuza gitse de gitmese de seçim sonuçlarına, milletin iradesine saygı duymamız gerekiyor. Bu noktada tabii Sayın Bahçeli’ye katılmıyoruz. O zaman burada da yarın bir gün Türkiye’de de hoşumuza gitmeyen seçim sonuçları ortaya çıktığında, ‘Meclis toplansın bir karar alsın seçimi tanımasın’ gibi bir şeye mi konuyu götürülecek diye de akla gelebilir. Sosyal medyada ve gazeteciler arasında da halk arasında da biliyorsunuz söylentiler çıktı bu tehlikeli bir şey halkın iradesine milletin iradesine saygı duyulması gerekiyor.

 

“Türk-Kürt kardeşliğini milli görüş olarak savunuyoruz”

Çözüm sürecine değinen Erbakan, Milli görüş hareketinin 50 yıldır Türk-Kürt kardeşliğini savunduğunu hatırlatarak süreci desteklediklerini şöyle devam etti:

“Türk -Kürt kardeşliğini ne kadar önemli olduğunu uzun zamandır 50 senedir milli görüş olarak ifade ediyoruz. Rahmetli Erbakan Hocamızın meşhur sözü var; ‘Türk-Kürt kardeştir. Türk ile Kürt birbirinden ayrılırsa ne Türk kalır ne Kürt kalır ama Türk ve Kürt bir arada olursa karşısında ne Amerika durabilir ne İsrail durabilir!’ Yine Kürt kardeşlerimizin hakkını savunurken ceza aldığı meşhur Bingöl konuşması var. Dolayısıyla biz de bu kardeşliğin bu huzurun barışın olmasını en az herkes kadar bizler de istiyoruz hatta daha fazla istiyoruz. Ancak burada terör örgütüne bir taviz verilmemesi, şehit aileleri ve gazilerimizi üzecek bir takım adımların atılmaması gerekir. Bir de bu sürecin SDG’yi, YPG‘yi de kapsaması gerekir. Çünkü PKK aslında fiilen bitmiş durumda olan bir örgüt. Bunu devlet yetkilileri de sık sık söylediler. Türkiye’deki şartlarda bunu gösteriyor. Büyük ölçüde Suriye’nin kuzeyine çekilmişler orada güçlerini birleştirmişler dolayısıyla burada asıl tehdit unsuru PYD- YPG‘dir. Binlerce tır dolusu silahlarla Amerika tarafından eğitilmiş donatılmış adeta bir terör ordusu haline getirilmiş. Hemen sınırımızda yanı başımızda bir tehdit oluşturuyor. Bunun da mutlaka sürece dahil edilmesi lazım. Sayın Bahçeli ve Sayın Cumhurbaşkanı evet PYD YPG‘de sürecin içindedir deseler de o taraftan böyle bir açıklamanın olmadığını veya böyle bir adımın atılmayacağını görüyoruz. PYD-YPG‘nin Suriye’de kurulacak olan orduya dahil olması ve Suriye’nin de toprak bütünlüğünün korunması tek bir Suriye Silahlı kuvvetlerinin oluşması orada ayrı bir terör ordusunun bulunmaması gerekir.

 

‘Olası bir affı, umut hakkını millete soralım’

Olası bir af düzenlemesinin mutlaka millete sorulması gerektiğini de ifade eden Erbakan, “Bizim söylediğimiz bir diğer şey de bu sürecin sonunda bir yasal düzenleme yapacaksak siz mesela ‘teröre bulaşmayanlara af getirelim, lider kadrosuna gerekirse af getirelim’ deniyor. Bunu millete soralım. Hani deniyor ya millet istiyor bunu diye. Millete, referanduma götürelim. Bununla ilgili hatta Abdullah Öcalan’ın umut hakkını da gerekirse millete soralım. Millet burada ne diyecekse ona göre hareket edelim. Bu noktada biz milletimizin ‘Umut Hakkı’ yönünde bir karar almayacağını eminiz ve diğer konularda da dediğim gibi affın kapsamıyla ilgili durumuyla ilgili olarak da millet ne diyorsa ona göre hareket edelim kendi başımıza iş yapmayalım bunu söylüyoruz.” diye konuştu.

 

MHP ile yaşanan ‘İmralı’ tartışması

TBMM’yi temsilen oluşturulan komisyonun İmralı’ya gitmesini doğru bulmadıklarını belirten Erbakan, MHP ile yaşanan tartışmalara ilişkin şunları söyledi:

“Tabi komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni temsil eden bir yapı olarak gidip de resmi olarak İmralı‘ya Abdullah Öcalan ile görüşmesinin yani bir anlamda popüler tabiriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin Abdullah Öcalan’ın ayağına götürülmesinin uygun olmayacağını söyledik. Ama ‘bu görüşmenin çok gerekli olduğunu, Abdullah Öcalan‘ın görüşlerinin çok önemli olduğunu söyleyen Sayın Bahçeli o zaman şahsi olarak, bir milletvekili olarak gitsin görüşsün madem’ dedik. Bunun karşısında da tepkilerle karşılaştık ve biz de diyoruz ki ‘madem bu çok kötü bir şeyse, tepki gösterilecek bir şeyse niye gidilsin İmralı’ya deyip duruyorsunuz. Komisyon gitsin, milletvekilleri gitsin diyorsunuz madem kötü bir şeyse… Kötü bir şey değilse, görüşülmesi gerekiyorsa da niye bu tepkileri gösteriyorsunuz’ diye biz de bir cevap verdik süreçle ilgili söylenecekler bunlar ama burada kritik olan herhangi bir adım atılacaksa örgütle ilgili bir af yapılacaksa bunu millete soralım, milletin iradesi ne diyorsa ona göre hareket edelim çok daha sağlıklı olur.”

 

“Asgari ücret 45 bin TL olmalı”

Ekonomiye ilişkin değerlendirmesinde ise Erbakan, asgari ücretin 45 bin TL olması gerektiğini belirterek gerekçesini şöyle açıkladı:

“Asgari ücret 45.000 TL olmalı! Bunu söyleyince benim de çevremde işverenler var diyorlar ki ‘iyi söylüyorsun da biz ne yapacağız’ diyorlar. Burada da ben gene devlete bir görev düştüğünü düşünüyorum. Faize, kamudaki israfa ve imtiyazlı holdinglere haksız olarak aktarılan trilyonlar var. Bunların hesabını, konuşmalarımızda televizyon programlarında defalarca yaptık. Bir Sinop Boyabat’taki bakır madeninde 480 milyar TL bir holdingin cebine gidiyor. Trilyonlar var vergi muafiyetleri ile yapılan kamu-özel iş birliği projeleri ile şehir hastaneleri ile buradan kısılsın. Kamudaki israfa, yüksek şatafata gidenden kısılsın. Sadece faize giden yıllık 2 trilyon TL’nin çok az bir kısmıyla bile asgari ücretin işverene hiç yük yüklemeden 45 bin TL’ye çıkarmak mümkün olur. Ben devlet olarak 45 bin TL yaptım bile diyebilirsiniz. Bu mümkündür.  Bir de 45 bin TL’yi neden söylüyoruz? Yüzde 60’lık bir bağımsız kuruluşların enflasyon hesaplaması var bir de TÜİK’in %30 küsürlük enflasyon hesaplaması var. İkisinin ortalamasını alsanız bile yüzde 45, yüzde 50 yapıyor. Vatandaşı enflasyona ezdirmeyelim deseniz zaten %50 arttırmanız lazım bu da 33 bin TL’ye geliyor. Türkiye’nin büyümesinden kaynaklanan pay asgari ücretliye yıllardan beri verilmedi. Sadece enflasyon hesabı yapıldı. Halbuki bir de Türkiye büyümüş üretimi artmış, milli geliri artmış, bundan bir payın verilmesi lazım. Bunun ekonomistler hesabını yapıyor bunu da eklemeniz lazım bir miktar daha açık kalıyor 45 bine gelmek için. Onu da biz 45 bine niye çıkarıyoruz? Yoksulluk sınırı hesabından dolayı yani iki asgari ücretlinin toplamı bir yoksulluk sınırı olmalı ki bir haneye iki asgari ücret giriyorsa en azından yoksul olmadan kimseye muhtaç olmadan hayatlarını devam ettirebilsinler. Dolayısıyla biz 45 bin liralık bir asgari ücretin, işveren için de yarısını devlet karşılasın yarısını işveren versin yani aradaki 23 bin TL’lik farkın yarısını asgari ücretli başına devlet versin. Faize verilen paranın yarısı, imtiyazlılara haksız yere verilen paranın yarısı bile bunu karşılamaya yeter.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.